26 Eylül 2016 Pazartesi

Vur kadehi ustam..

Alkolle aram çok iyi değil. Çabuk carpilmam. Sarhoş olmak denen şeye  inanmam. Insanlarin normalde bastırdığı maskeledigi seyleri yaradana sığınıp höykürme bahanesidir alkol hepsi bu.
Çenesini tutamayacak insan da içmesin bi zahmet. Ortami sabote edip iki paralık keyfini kacirmaya yada eski çöplüklerde eselenmeye, kafası bi dünya olan insanlara yük olmaya kimsenin hakki yok.
Ya ağzınıza için ya ziftin pekini için numaracilar sdghjk ay cok atarlandim.
Bu yüzden ölümüne önemlidir kimlerle nerde içtiğiniz.
Benim kolumdan başlayıp her zerre kaslarima ağrı yayılır içtiğimiz maddeye ve yere göre bedenim degil beynim değişik tepki verir.. Bence beynim.
Votkayla evde kizkiza icerken stand up yapan, yaran ben raki icer fasil dinlerken ağlarım.
Ama içime içime.
Söndürmusuz feneri salas bir balikcida.
Ama bunlarin bu serzenisle alakası yok bence.  cunku kahve iciyorum ve mobilim su an. Yarın pazartesi. Good night 


mobil ileti.\Posted via Blogaway

24 Eylül 2016 Cumartesi

Bugün orda da cumartesi mi?

Bloğumu ilk açtığım zamanlar haftasonları neler yaptığımı yapacağımı yazdığım zamanlar olmuş, yazmak bir tür mental terapi ne de olsa, hatta mental detoks diye bir tabire rastlamıştım çok hoşuma gitmişti bu da:)
Genelde kendimi çok iyi hissetmiyorsam uzun yürüyüşlere çıkarım koşu parkurunda ya da ormanlık alanda, yanımda kimse olmadan sadece mp3üm ve ben. Bunu yazmışım mesela. Sonra mutfağa girerim. Orada kaybederim kendimi.
Haftasonu en sevdiğim şey geç kahvaltı etmek, acele etmeden, tadını çıkarta çıkarta hatta akşama kadar, bu yüzden de cuma akşamları mutlaka bi markete giderim, alışverişimi yaparım serpme kahvaltının kralı için, ama yetmez, daha iştahlı olduğum zamanlardı sanki ama şimdi de özel bişeyler yapmak istiyorum mesela ajvar sos yaptım ben ! O kadar güzel oldu ki anlatamam tarifini de yazıcam üşenmezsem #ipek in the kitchen bölümü unutulmuş:p
Bir de fırında pizzamsı bişey ki bu muhteşem! Bi fragman vereyim:p
Bazen kahvaltıma kuzenlerim ya da arkadaşlarım eşlik eder, bazen tek başıma sehpama kurarım tv ve pc önümde keyfime göre artık.. Evcilim ben bildiğiniz. Tipik yengeç olmak bunu gerektirir.
Sonraaa bir kedim var artık 2.5 yıldır, sabah insafına kalıyorum yani bazen ayakucuma veya burnuma girip uyuyor bazen ayaklarımı çekiştirip yorganın altına girmeye çalışıp koşarak mutfağa kaçıyo, mamasını vericekmişim paşama, çok yakında o kilo almaya ben vermeye devam edersek sonumuz böyle olacak zaten:
Bunca yıldır nasıl evde bir can olmadan yaşamışım bilemiyorum nefret ederdim kedilerden bir de:)

Bu arada filmlerden bahsetmiştim dün, hayatımızın sahneleri ve senaryolarından, bazen başkasının yazdığı senaryoya bilmeden dahil olsak da, misafir oyuncu da olsak başrol de, hazır yapılmış güzel filmlere ihtiyacım var özellikle hafta sonları bu keyif terapilerim sırasında, Deeptone u takip ediyorum ama Miam da güzel filmler önerir, başka tavsiyeleriniz varsa alabilirim?
Macera atraksiyon çekemem yalnız sıkılıyorum bu ara:f

Bu ara bol bol kitap aldım kışa hazırlıka deta en sevdiğim şey çayımı demleyip enstrümantal bir müzikle kitap okumak. Ama ne zaman elime alsam uykum geliyor. Neyse böyle işte kısaca.
Akşam için planım yok hafta içi fazla gezdim çıakcaksam cumartesileri tercih ediyorum.
Şimdi benim aklımda başka bir cumartesi şarkısı var ama benden bekleneni yapıp (ilk defa:p) vazgeçilmezlerimden olan Feridun un şarkısını dinliyoruz, sözleri öldürebilir yalnız..Aynalardan kaçarken özlenmeyi beklemek..ne kadar acı, ne kadar komik değil mi? diğeri haftaya cumartesi...

23 Eylül 2016 Cuma

Eskiden bu şarkıları böyle suskun mu dinlerdik?

Ne zaman şanssızlıklarıma ve herhangi bir biçimde beni üzen bişeylere takılsam karşımda bir kapı açılıyor, unutturmuyor elbette ama avutuyor..Sakin kalmamı sağlıyor bir şekilde hayat. En büyük sıkıntı zaman..Ve zaman bulamamalısınız olan biten veya olacakları düşünmek, üzülmek ve kendinize acımak için.Bir anda kendi içsesiniz, varsa vicdanınız sizi dürter bazı geceler..ta ki kulak verip o iç hesaplaşmanız bitip sizi doğru yola götürene kadar (iki yoldan birine) Kendine saygı herşeyin başı.İşte sizin sınavınız o saatten itibaren başlıyor zaten.
Herkes kendi filminin başrol oyuncusu, diğerleri ise yardımcı oyuncu veya figuranlar, bi solukluk yeri olanlar ve daimi olmasını istedikleriniz, yani filminizde rolü onlara siz veriyorsunuz, bazen yetersiz geliyorlar biçtiğiniz karaktere, bazen rollerini beğenmiyorlar, basıp gitme hakları var. Sizin de fesh etme hakkınız var, herkes oyuncusu ve sınavı birbirinin:) Arada fotobomb yapan gereksizler de olabilir mahfeder en güzel sahneyi.Çünkü güzel olan hiçbişeye tahammül edemezler.
Kendini gösteremeden öldüreceksiniz bazılarını. Bazen sözler ve yüzler flulaşacak ama bir an bir yerde yine belirecek,  "Hatırlamak en büyük lanet.." diyordu bir filmde yine..ve şu an çalan müziğin melodisinde bir de şiir geldi aklıma;
Bazı filmlerin devamı çekilsin diye sonu mutlu bitmez.
Hükmen yeniğiz başlama vuruşum.
Tekrar karşılaşalım ve lütfen bu defa şampiyon olalım.
Seninle en iyi ağlamayı öğrendik biz, gülmeyi umut ederek.
Affetsek birbirimizi, kırıldığımız yerlere çiçek diksek; bir kelebek bir ömür daha yaşar...(!)


Neyse, ne diyecektim ben?
Yaşasın cuma! demek nasıl güzelmiş, nasıl özlemişim.
Bir haftanın bilançosunu yapmak gerekirse, tek kelime özetler: muhteşemdi!
Uyumak uyanmak bilmeyen bu düzen nasıl oturacak diye ilaçlar alıp hazırlayan ben, bir kere bile saat çalmadan uyandım, bir defa bile halsizlik çekmedim. Çok yoğundum ama herşeye zaman ayırabildim.
Yeni açılan kapı yeni umutlar, huzur, yeni bir amaç veriyor. Gücünüzü size hatırlatıyor. Şükredecek ne çok şeyiniz olduğunu da. Hayat devam ettiği sürece bu çark böyle yuvarlanıp gidecek, durursak altında kalmamız işten değil. 
Bu hafta ilk gün yazlık mini elbiseyle gidip bugün montla gidip donmamı hangi karma açıklar bilemiyorum ama iyi ki öyle oldu, hiçbir gün işten eve koşmadım, onca zamanım varken dışarı çıkmayan ben paydos zili çalmış çocuk gibi yorgun çıkıp bir yerlere gittim ya da sürüklendim desem daha doğru olur. Bazen unutuldum sanıyorsunuz ya, işte değil öyle, güzel insanlar biriktiriyorsanız hayatınıza bir durakta dahil olan ne uzaklık ne yoğunluk sizi kopartamıyor, bir araya geldiğinizde kaldığınız yerden o yolculuk aynı keyifle devam ediyor. Hoşgeldin partilerimizi yaptık, son deniz kenarı balık keyiflerimizi yaptık artık havalar soğuyabilir, ben yağmuru çok severim bilirsiniz, biraz yürüsem altında belki yıkanır içim?
Güzel bir günü hatırlattı bana bu şarkı, şimdi burda olsa birlikte dinler gülerdik yine o güne ,atarına, benim ne yaptığım senin ne anladığına, zaten bi türlü anlaşılamadık, anlatamadık.. 
Aynı dilde susanlar, anlaşabilirler demiş La Edri, kimbilir:)
ölmüyor benim hafızam ve öldürmüyor evet-
Bu versiyonunu şuraya ekleyip kaçayım uzatmadan, oldu o zaman, bys..


21 Eylül 2016 Çarşamba

Dostum güzel dostum..

Uzun zamandır özleyip hasretini çektiğim bir gün, işimdeyim gücümdeyim, huzurluyum, sağlığım gün geçtikçe düzene giriyor arada tökezlese de, biliyorum moral en büyük ilaç.
Ve ben doz aşımından korkuyorum :) Çayım önümde, işlerimi hallettim mola verdim. Taslaklara baktım şimdi, her birini yeni yazmıyorum yani. Yarımdır benim her şeyim hep zamanını bekler..ama o doğru zaman nedense gelmek bilmez. O yüzden belki bekletmemek lazım.
Hava soğudu, inanamıyorum üşüdüm, tenimin buz kestiğini hissettim, uyurken yorganıma sımsıkı sarıldım, gece yağmurdan mı bilmem elektrikler uzun süre kesildi, balkonda oturdum, üşüdüm battaniyemi aldım hani meşhur kareli olanı , en sevdiklerimle paylaştığım..şarkımı yani:)
Sonra o saatte çay demledim, oturup dostlarımı düşündüm, özlediklerimi, kaybettiklerimi, vazgeçtiklerimi, en kötüsü özlemek, çay kaşığı sesiyle irkildim sonra, birbirinden ve hayattan kopmuş herkesi bir araya toplamıştı bu kesinti, herkes balkonda ailece oturup sohbet etti, kahkahalar çınladı ve çay kaşığı sesleri..
Bana huzur veren bi semboldür bu ses neden bilmem.
O evde mutluluk ve huzur olduğunu düşünürüm balkonda çay sesi varsa:)
Bu şarkı ilk postlarımda var, sözleri tam ben tam siz, sahte dertleriyle yorulduk insanların,her saniyemiz değerli oysa, bu şarkı hep içimi ısıtır gülümsetir, o zaman bloggerlar daha kalabalıktık, inst yoktu, daha samimiydi blog ortamı,o zamanlar Matrax dinlerdik Ayçamla, onunla kaç defa küsüp barıştık aklıma geldi bak:) twitterdan takip ederdik muhabbeti, bir gün Zeki gözümden düşene dek devam etti bu bilmem hala var mıdır varsa da bayatlamıştı zaten ilk günki nefasetinde ve masumluğunda neden kalmıyor hiçbir şey?
Çay bile bekleyince acılaşıp bayatlıyor :'
Hırslar ve egonun mahfetmediği hiçbişey kalmadı mı, off tamam felsefe yapamayacak kadar keyifli bir yanım, diğer yanım yaprak döküyor arada, ne de olsa sonbahar di mi?
şimdi de gidip bunu dinleyeyim o zaman.
Dostum dostum güzel dostum bu ne beter çizgidir bu?
Bu ne çıldırtan denge?
Yaprak döker bir yanımız, bir yanımıza bahar bahçe...

Çapsız

Taa fi zamanında bir gün bir kadın biriyle kavga ediyodu, bildiğiniz mahalle kavgası stili
-ki en nefret ettiğim tarz o dişi yakarış tarzıdır, bol bol karşıma çıkıyo şu günlerde inadına  istemediğim ot misali, neyse o melun ana nerden şahit oldum bilemesem de bu kezban ikide bir:
"gücü gücü yetene gücü gücü yetene" deyip duruyordu, çocuk aklımla anlayamadığım bu sözü, büyüdükçe çözdüm bittabii.
Gücü aslında göstermeye çalıştığı gibi olmayan, boş atıp dolu tutmaya çalışan, en basit olayda bile yakayı kurtarmayı beceremeyen çapsızların, güçlerini yetirebileceğini düşündükleri zayıf kişiden hayatlarının hırsını almaya çalışma girişimiyle ilintili bişeymiş bu meğer. Bence güçlü olanın buna ihtiyacı yoktur zaten. Bir de baltayı taşa vurma olasılığı var. Çünkü güç denen şey kontrolü sizdeyse ve kendinize söz geçirebiliyorsanız bir erdem. İnsana değer katan muhteşem bişey..
Bu yaşa geldim ilk defa yeniden bununla karşılaştım, üstelik eğitim ve yaşam seviyesini çok daha farklı sandığım kişilerde,e bunu asıl gerekli yerlerde kullanın biz de ayakta alkışlayalım. Saygı duyalım?
Ya da elinizde bir koz varsa kime neye karşı var bundan kim neden zarar görür, siz ne duruma düşersiniz bunu kullanıp , ya da birine zarar vermek olası ise bu insanı nasıl mutlu edebilir? Bütün bunları da düşünüp hesaplamak gerekir diye düşünüyorum. Öfkeyle kalkıp zararla oturan çok daha fazla. Size düşman bile olmayan birilerini tehdit etmek kimsenin işine yaramaz, ortak bir geçmişiniz olan, bişeyler paylaştığınız birilerini tehdit etmekse başlıbaşına korkunç, lakin siz o zihniyette biri olduğunuzu ele verirsiniz, gıkınızı çıkartamadığınız durumlarda karşı tarafın elinde size dair ciddi kozları bulunduğunu akla hayale getirir, yani birbirinden beter aman ha derim. Böyle insanlığımızı kaybederek hiçbir yere varamayız. Annem aman kızım uyma sen ona derdi abim bana sataşınca mesela, yani böyle sıkıcı durumlarda, uymamak , duymamak, farklılığın göstergesi değil olması gerekenin ta kendisi. Biraz otokontrol. Bol sabır..
Bazılarının kendini ispat etmeye ihtiyacı yoktur!
Gördüğüm en güzel tasvir de bu resimdir.
Bu arada çapsız sözcüğüne bayılıyorum, ben ÇAP ı farklı bir durum anlatmak için de kullandım çapsızlık ego ile doğru orantılı, mantık ile ters orantılıdır, herkes kendi çapını bilmek zorunda, bilmeyenler için TDK da der ki:1 . çapı geniş olmayan. 
2 . mecaz yetersiz, dar görüşlü: "yahya kemal'in, döneminin ünlü ve çapsız şairlerinden birine söyledikleri gerçekten unutulmaz."- t. uyar

Ama bir de şu video çok güldürdü, çapsız sandıklarınız moralinizi aşırı bozabilir:')
Çokta ciddiye alınası değil hayat, geçici bu öfke bu hırs bu intikam.
Sezenin dediği gibi..

19 Eylül 2016 Pazartesi

Yeap!


Günaydın!

Sonunda uzun zamandır beklediğim gün geldi, hayatımın uzun yıllardır belli bir rutini vardı,
zaman zaman zamansızlıktan şikayet etsem de gördüm ki ben buna alışkınım.
Zamanım olmaması, beni bir çok şeyden uzak tutan bir kalkanmış adeta, gereksiz insanlardan,
can sıkıntısından insanlara sarmam ve umursamamdan, ilişkilere kafa patlatmaktan, sanal dünyadan, bu arada yazıp çizdiğim ya da bazen delirdiğim konuların içeriği aşk değil bunu da yeri gelmişken belirtmek isterim.
Aşkta herşey daha kolay zaten akdkflg:))
Neyse büyük bir merhale atlattım, sağlık, depresyon, biten dostluklar,sadece cevap vermek için sıra bekleyen sizi anlamamkta ısrar eden insanlar, iç bunaltan dedikodular, haksızlıklar, yani akla gelecek-gelmeyecek  herşeyi uzun bir zaman sürecinde atlatırken, hayatımda ilk defa çalışmadan uzun bir süre geçirmek zorunda kaldım. Bu da beni daha da tahammülsüz yaptı, işin garibi daha sabırlı olduğumu düşünüyorum.
Delirmiş olabilirim bi parça evet.
Başa çıkmak zorunda olduğumuz her şey bizi büyütüyor ama sokakta dayak yemiş gibi hissedebiliyosunuz bazen de.

Ki ben sokağa alışkın bir çocuk değilim belki de sorun burada.
Yeniden başlamak.. bazen gözümde büyüse de, umutsuzluğa kapılır gibi olsam da.
Bunca yıldır verdiğim emek ve iş hayatında normalde olduğumdan çok daha disiplinli olmam ve hayatımdaki en büyük şansım muhteşem iş arkadaşları ve patron olunca, işime geri döndüm.

Bugün çocuklar nasıl beslenme çantalarını hazırlayıp boynuna matara asıp heyecanla yola çıktılarsa ben de erkenden kalkıp ilaçlarımı kutuya koydum, ellerim titreyerek bi bardak süt içtim, saçlarımı ve makyajımı itinayla yaptım ve kalbim fırlayacakmış gibi atarken aynı heyecanı yaşadım.

Mutluluğumu tarif edemem. Herşey için daha fazla zamanım olacak artık, işsizlik kadar yoğun bişey olamaz hayatta anladım  ki hiç benlik değil:)
Herkesin kalbine göre bir iş, bir hayat diliyorum, bugün herkesi öpebilirim, herkese benden çay!!

Cehennem?

Sadece içine doğduğu şehri, dili, dini, inancı, ırkı, 

sadece doğurdukları çocukları sevenler, 
sadece kendi annelerini kutsal bilip diğer bütün kadınları orospu olarak görenler, 
sadece kendi cümlelerini kurup, ötekinin sözünü asla dinlemeyenler, 
 Siz varken başka cehenneme gerek yok. !

 Rabia Mine

13 Eylül 2016 Salı

Ama Babacığım..

‘’uyku ile uyanıklık arası bir yerdeyim. kapı açılıyor önce, gölge gibi, babam geliyor. üzerime eğilip saçlarımı okşuyor
ve sonra yanıma uzanıp, kollarıyla kucaklıyor.
babamın göğsüne başımı gömüp yatıyorum. babamla dünyanın en güzel akşamında, dünyanın en güzel evinde, dünyanın en güzel uykusunu uyuyorum.
bir daha öyle bir uyku olmadı hayatımda. 
şimdi babam yok ve ben de yetimim.’’
Ercan Kesal - Peri Gazozu

Böyle günleri zaten sevmezdim ama, yüzüme vurunca öksüzlüğüm daha bir nefret eder oldum.
O ellerini öpmeye erindiğiniz, varlığı hep ensenizde sandığınız babalarınızın ölümlü olduğunu unutmayın olur mu , bir gün kokusunu içinize çekme şansınız yerine toprak kokusu sararsa sizi,
pişman olacağınız izler kalmasın yüreğinizde.
Her baba bir değil biliyorum, iyi veya kötü, baba direktir, dağdır, yaslanacak olun olmayın varlığını bilmek bile yeter, o babalık görevini yapmasa dahi, siz evlatlık görevinizi tam yerine getirmiş olun. Bu konu çok hassas kimsenin yarasına dokunmasın istiyorum.:(
Herkes kendi yarasını bilir. Yarayla alay eder yaralanmamış olan...
Yaptığım yapamadığım bir çok şeyin ve kaybetme korkumun, kendimi korumak adına edindiğim zırhımın ve bazen hırçınlığımın sebebi bu biliyorum ama, benimle gurur duyduğunu da biliyorum.
Babamdan bahsettiğim çok yazım var, bazen özlemine dayanamıyorum, keşke bana daha çok şey öğretecek zamanın olsaydı, kucağında ağlayacağım, şımaracağım daha çok günümüz olsaydı.
Dünyanın en şanslı çocuğuydum ben. Yokluğunun yerine konabilecek bir şey yok.
Senin kadar kimsenin sevmesine de imkan yok.
Babacığım, huzurla uyu:'
Güçlü görünmeye çalışmaktan yoruldum ben baba. Bulutların üzerinden yere çakılmış gibiyim.
Tutsana yine beni havada?
Alsana beni kucağına?

Dilime dolandı bugün bu şarkı. Zaman donmuş gibi.

Bir bakarsın oyuncağın kırılmış
Arkadaşın sana küsmüş darılmış
Kavga etmiş; kaşın, gözün yarılmış
Yaşlı gözlerle bana gelip sakın üzülme yavrum
Böyle büyür insanlar; ağlamak çare değil
Zaman değirmenini durdurmak kolay değil..(ama babacığım...)

12 Eylül 2016 Pazartesi

Çok yorgunum.

Gözlerimi açamayacak kadar uykum var.
Ama beynimin içinde kırk tilki dolaşıp birbirinin kuyruğunu kovalar gibi.
Herkes şu an hiçbir derdi tasası yokmuş gibi derin uykuda mı?
Ben uyuyamıyorum.
Oysa bedenen çok yoruldum bugün, ruhen nasılım dinlememek için.
Hiç yalnız kalmadım, çok güldüm, çok söyledim.
Çok yemek yedim, çok çay kahve içtim, şimdi de süt içiyorum sızmak için.
Bana vahşi ya da yabani diyenler var, öyleyim sanki gerçekten de.
Mesela bayramları da hiç sevmem.
Çoğu zaman insanları da.
Şımarık ve kibirli insanları özellikle. Onlar da beni sevmiyor zaten.
Kabuğumdan çıkmam kolay kolay bu yüzden.
Sabırlıyım ama haksızlığa sürekli uğradığımda beni ben bile tanıyamıyorum..
Kalp kırmak kırılmaktan daha zoruma gidiyor benim. Ama ben kaldırabiliyorsam o da kaldırabilir değil mi? Hak ettikleri gibi davranmak lazım bazen de kıyamamayı bırakıp.
Daha duyarsız daha gelişigüzel daha tepkisiz ve anlamsız yaşamalıyım belki de.
Yanıma yaklaşmak çok zor, sıcakkanlı değilim, zor alışıyorum.Zor vazgeçiyorum bu yüzden de.
Kimse mükemmel değil ben de değilim.
Öyle bir iddiam da yok. Beklentim de yok, insanlar kusurlu varlıklar. Zaafları, bam telleri var.
İçimde biriktiriyorum bir çok şeyi bir gün patlayacağını bilerek.
Evimde gönderilmemiş mektuplar biriktiriyorum zamanları geçiyor.
Dilimde söylenmemiş sözler.
Göndermeye geç kalınmış mektuplarda bir kısmı.
Kötü sözlerin hepsi tüketildi daha kötüsü yok..olmasın da. İçinden bir tek cümle olur da çarpıp kırar diye saklıyorum onları..Bazen gönderip pişman oluyorum bazen göndermekte geç kaldığım için özetle. Yazarken benim nasıl kırıldığımınsa hiçbir önemi yok.
Düşünüyorum onca yazıp çizdiğimi, nasıl manasız geliyo bir an..başka bir dilde gibi..ben bile bazen kendimi anlayamazken başkaları nasıl doğru anlasın ki?
 Bir mektubumda demişim ki:
İnsanların içinde bi gizli bölme var, orada sen, hiç sen olmayan bi biçimde duruyosun yani sana gösterdikleri gerçek yüzleri değil aslında, ve seni en çok sevdiğini sandığın kişi bile en ufak hatanda çekmesini açıp bunu gösteriyo acımasızca.. çok ağır bu:( Ve ne yaparsan yap, sen O olmadığını ne kadar iyi bilirsen bil, hatta karşındaki de aslında bilse bile, kimbilir kafasında ne etkenlerle bunu asla kabul ettiremezsin.Edemezsin de bunu.
O neye inanırsa, Mevlana nın dediği gibi, neyi arıyosa, O sun sen!
O yüzden ben, bu çabaya bir kere daha girmeyeceğim..
(Hataları boşver, dert olur unutamazsan eğer..)
Bazen çap sorunu yaşadığımı geç de olsa hissediyorum, görüyorum.
Bir şeyin çapının değişemeyeceğini bile bile zorluyorum.
Çekiyorum, eğiyorum, büküyorum, sadece o anlık istediğim şekli alıyor,
bıraktığım an ise gerçek haline dönüyor..Çapsız haline:=)

Hey çap; Artık "ben" çapımı biliyorum..

10 Eylül 2016 Cumartesi

Sana Büyük Bir Sır Söyleyeceğim


Sana büyük bir sır söyleyeceğim 
Zaman sensin 
Zaman kadındır ister ki hep okşansın 
Diz çökülsün hep 
Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına. 
Bir taranmış 
Bir upuzun saç gibi zaman 
Soluğun buğulandırıp sildiğin ayna gibi. 
Zaman sensin, uyuyan sen 
Şafakta ben uykusuz seni beklerken 
Sensin gırtlağıma dalan, bir bıçak gibi... 
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın 
Bu mavi çanaklarda kan gibi 
Durdurulmuş zamanın işkencesi 
Ah bu daha beter işkence hiç mi hiç giderilmemiş istekten 
Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada 
Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini 
Daha beter seni kaçak 
Seni yabancı bilmekten 
Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan 
Tanrım ne ağırdır sözcükler 
Asıl demek istediğim bu. 

Hazzın ötesinde sevgim 
Hiç bir zararın erişemeyeceği  yerde bugün 
Sevgim 
Sen ki benim saat-şakağımda vurursun 
Boğulurum soluk alıp vermesen 
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın. 
...... 

Sana büyük bir sır söyleyeceğim 
Korkuyorum senden 
Korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri 
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden 
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan 
Korkuyorum senden. 

Sana büyük bir sır söyleyeceğim 
Kapat kapıları 
Ölmek daha kolaydır sevmekten 
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam 
Sevgilim. 

Aragon
  

8 Eylül 2016 Perşembe

Hâlâ

Kelimelerimi kendime saklayıp, yazdıklarımı içimi döktüm sayıp taslaklara gizleyip,
zamanını bekliyorum, suların durulduğu, herşeyin yoluna girdiği, sabrın sonunun erdiği selameti,
o hiç gelmeyecek olan zamanı belki de, herşey eskisi gibi olduğunda, belki de "ahh ama ben demiştim" demeyi (içimden de olsa), dikkatsizce çarpıp kırılanların toparlanmasını,
sabırla bekliyorum.. sinirlerime hala hakim olabiliyorum elimde olmayan durumlarıma rağmen, sağlığım gibi.. ben başarıyorsam herkesten de beklemeliyim ama yapmıyorum, ben yargılanıyorsam aynısını sen yapınca ben de aynı acımasız anlayışsız uslubu tavrı takınmalıyım demiyorum, demesem de yüzüne vurmamdan deli gibi korkup benden kaçtığını görüyorum çünkü,
anlamaya çalışıyorum, bazen anlayamıyorum, o zaman kabulleniyorum olduğu gibi sevmek bunu gerektirir çünkü...
ama hâlâ susuyorum :)
Ben sustukça içimde büyütüyorum minik küskün kızı da..yani farkındayım ben de..
Umarım beni terkedip gitmez o da. Çünkü onun saflığı, şeffaflığı, merhameti, durduk yere akan gözyaşları olmadan ben olamam.

Sadece inandıklarımın yanlış çıkmaması, bazılarının da ÇIKMASI, görünen ve söylenin tutması için telkin yapıyorum kendime bol bol:)

Hiç kimsenin ilgisine ihtiyaç duymadığın gün olgunlaşırsın,
Hiç kimseden beklentiye girmediğin gün yara almazsın,
Ve hiç kimseye bağımlı kalmazsan kazanırsın. 

OSHO

6 Eylül 2016 Salı

Daily Dose

İnsan kendisini sessizce kaybeder. 
 Kaybettiği başka her şeyi fark eder 
 kendini kaybettiğini anlayamaz..


4 Eylül 2016 Pazar

İnsanlardan nefret ediyorum.

Bugun böyle. Uyumadim sabaha kadar ve iliklerime kadar yorgunum.
Söyleyecek çok seyim var ama dermanim yok.
Ben yine susmayi seçiyorum.
Biriken seyler olmadık anda patlar ve bu hic iyi olmaz bunu da biliyorum.
Bile bile susuyorum.
Bekliyorum.
Eyvallah ve pekilerden yol yapiyorum.


3 Eylül 2016 Cumartesi

Çok olmadı kendi kelimelerimizle vedalaşalı..

Hele de burda öyle değil mi? yani paralel evrende.. peki neden?
Eli az bişey kalem tutan herkes isyanda.. herkes mutsuzluklarının, uğradıkları ihanetlerin,yenemediği hayat savaşının sorumlusu diğerlerini buldukça (-ki yok değil payları elbet) ve diğerleri de dayanamayıp uğradığı haksızlığa, dile getirdikçe bişeyleri , asıl yazılası şeyler uçup gitmeye ya da tatsızlaşmaya başladı gitgide.
Çünkü ben, beni hayata, hayattan sıyrılmak için takıldığıma göre de bu evrene bağlayacak pozitif şeyler görmek duymak ve yazmak istiyorum.
Kelimelerimizi sarıp sarmalayıp saklıyoruz kendimize..
Hesap sorulmasın diye. Çünkü yaşanası şeyler ellerden kum gibi kayıp gitmekte hızlıca.
Herkesin ince hesapları var bazılarınınki tam azimle s..an misali. Sinsice ve kirli..
Sen görüyorsun ama asıl görmesi görmesi gerekenin gözleri sımsıkı kapalı bu yüzden bastığı yerin pisliğinden bihaber..Oysa hep yanlış zaman, yanlış insan, yanlış yol, yanlış adımlar..
Elinde silgi hatanın beklendiğini bilemezsin, biri silerken o kıymetli defterini de yırtar, oysa sen sadece bi çizik atarsın üstüne hatalı sözcüklerinin, olmadı bu, yanlış yazdı dersin sonsuzkere inanırsın çünkü öyle demek istenmemiştir ve düzeltilmesini beklersin.
Sen beklerken, o da bekler. Adım atsan sarılır, bi adım daha atsan iter..artık nerde duracağını bilemezsin. İşte boşluktasın! Oysa istediğin ve daha dün olduğun yer burasıydı:

Bugün ben yarın sen yaşayacaksın aynısını, hatta yaşadın değil mi? 
Er geç yaşayacaksın, çünkü hiçbir aşk, hiç bir dostluk, samimiyet dediğimiz o özel ve içinde şeffaflık özellikle de DÜRÜSTLÜK barındıran kıldan köprüden soluksuz geçemiyor.
Herkes sınavı birbirinin. Herkes herkesi eşit sevemez, güvenemez, zorlamak anlamsız.
İçine göm sözcüklerini.Samimiyet arama. Dürüst değiliz çünkü:
Kendimize saklıyoruz gerçek duygularımızı da..
İncinmeyelim, refüze olmayalım, kırmayalım, uzatmayalım, o yaptı ben yapmam derken..
Köprüye köstek olan ayağa dolanan ya da sarpa saran şeyler var önceki savundukları ya da dediklerine ters düştüğü için gizli kapaklı, çifte standartlı, işinize gelirse, kabul mü?
Değilse akla hayaline gelmemiş şeylerle suçlanabilirsin, onurun da zedelenecek.Duymayacaksın.
Sabredeceksin. Sınavdan on tam puan alacağından eminken, en yüksek puanı hiç çalışmamış işi gücü kopya olan bi başkasının aldığını duyduğunda hissettiklerini hissedeceksin, boğazın düğümlenecek ağlayamayacaksın, lanet edeceksin hocanın seni anlamayışına, kıyaslama kendini sakın bu yüzden yapma bunu kendine!
Sakın unutma bir gün hakkını alacağın, hep iyilerin kazanacağı öğretildi sana ve buna umut denildiğini öğrendin büyüyünce..en büyük işkence bu.
Elimi uzattığım her şey uzaklaşıyor gibi, kaybetmekten korktuğum her şeyi kaybediyorum..
ya da ben vazgeçiyorum.Buz kesip. Çözüldüğüm an geri dönüşü yok.
Bi küçük eylül meselesinde son sahnede tam ellerini tutacakken adamın sularda kaybolması gibi,
karayı görmeden boşa kulaç atmak yüzdüğünü sanmak ama dibe, en dibe batmak gibi..
Herkesin kolları aynı güçte değil..
Ben çok yorgunum artık.
Egom karşımdakine verdiğim değerden yüksek değil, olursa ben ben olmam, insan olma mücadelemi kaybederim...
O yüzden bu kadar kolay beni incitmek, ben veriyorum ellerimle bütün gerekenleri.Benim hayatım, benim kurallarım, benim seçimlerim, ben saygı duyuyorsam saygı beklerim, egoistlik yok benim dünyamda.
Vefa var, sabır var, emek verdiğim her şey parçam, fedakarlık var AMA kişiliğimden ödün vermeden.
Hem bu kadar güçlü hem kırılgan olmak nasıl bişey ben de bilmiyor ama yaşıyorum.
Bizden ne beklenildiğini bilsek ve hep bunu yapsak nasıl mutlu eder sevdirirdik kendimizi herkese dimi yalakaların başarısı bundan olsa gerek? Ama bi robottan ne farkımız kalırdı?
Dost acı söyler ,hep duymak istediğimi söylüyosa bi beklentisi vardır, asla yalaka olmadım, sevmem de. Yanılmadım yanılmam bazı konularda. Nefret ediyorum haklı çıkmaktan, geleceği görmekten, şaşırmaktan da keza. Gene bildiğimi okuyacaksam da diğer pencerelerden de görmek isterim tablomu. Kendimle yüzleşmekten korkmuyorum çünkü. Kusursuz olsaydım keşke ama olamam.
Bir yalanla ve önyargıyla başedemem. Edemiyorum ama kabullenemiyorum da
kendimi ifade edemedikçe deliriyorum hazmedemediğim bundan ibaret. Başka hiçbirşey değil.
Başka birisi daha hünerliyse bittin. Mağdur edebiyatı hep galiptir. Mağdur edebiyatı hep galiptir.! ve ben bundan tiksiniyorum.

2 Eylül 2016 Cuma

Bir Yer Söyle Bana!

Kültablasını baş ucumda unutup uyumaktan,
Soğumuş kahve tadından,
Cigaranın ağızda bıraktığı kuruluktan,
Ağlarken birinin yüzüme bakmasından,
Tükenmez kalemlerin, tükenmesinden,
Çalışmayan iki prizin en az birinden,
Aylık kadın dergilerinin yüzde seksenini kaplayan cinsel tavsiyelerden,
İş görüşmelerinin gerginliğinden,
Eski ve sevimsiz bir tanıdığı yolda görüp “görüşelim bir gün” diyerek gülümsemekten,
Abartılmış hayat hikayelerinden, Kusmaktan,
Ve elbet aynalardan,
Küfür etmenin de bir dua ediş biçimi olduğunu kabullenmeyen insanlardan,
Günah sayılanlardan, Ahlaki değerlerden, Toplum kurallarından,
Kırmızı ışıklardan,
Hala cüzdanımda duran fotoğraftan, Kartvizitlerden, Konuşmaktan,
Medyanın en çok sosyal olanından,
Başbakandan, İtiraz edilmemiş haksızlıktan,
En yakın arkadaşlarımdan..
Eski sevgili saçmalığından,
 Ezberlenmiş telefon numaralarının acil bir durumda akla gelmemesinden,
Ya da hiç acil bir durum olmamasından..
Çıplak gömülecek olmaktan, Kefenin beyaz olmasından,
Su damlatılan toprağın çamur halini almasından,
Sonbahardan..
Annemin benimle soru sorarak konuşuyor olmasından,
Evden kaçan kızların, özgürlüğü bir adamın koynunda aramasından,
Yalandan…
İhanet etmeyi beceri sanan yavşaklardan,
Bu dünyanın yaratılış amacından,
Kul yaratmanın, ego tatmininden daha fazlası olmadığını anlayamayan embesillerden,
Kullarımdan ve kul olduklarımdan,
Sezen Aksu'nun şarkılarından,
Cemal Süreya şiirlerinden,
Yani ritimlerden, kelimelerden..
 Kaçıp kurtulabileceğim bir şeyler söyle bana..!!

..

Herkes birbirini bitirir.
Özellikle aynı yere, aynı eve, aynı barakaya konmuş zorunlulukların bir arada tuttuğu insanlar. Karşılıklı bir tüketme, bir tür yok etme işlemidir bu.
Ölümcül bir dezenfeksiyon.
Şaşacak bir şey yok.
Yüzme bilmeden suya atılmış insanlar birbirlerini boğarlar. 

Yeni Yalan Zamanlar, İnci Aral

1 Eylül 2016 Perşembe

Eylül..

Eylül’dü.
Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu 
Eylül’dü.
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan
Ellerin kadar ıssız
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz
Eylül’dü.
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin
Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ
Gözlerini sildi zaman
Dedim ya… 
Eylül’dü
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...