29 Mart 2012 Perşembe

Kibir, kadını yaralar



Bir yazı okudum.. boğazım düğüm düğüm oldu..
Hiç ummadığım birinden, önce ilerde bu durum geçip eski haline döner diye başladığım 
ama sonunda içime batan bi yazı.
Sonra kendi yaşadıklarımı düşündüm, çok büyük benzerlikler vardı, çok büyük farklar da..
Ve beni okudukça derinden işleyen bir yazı aklıma geldi, en kırıldığım an yazmıştım bir yere 
ve yerini bulmuştu.
Keşke ben yazsaydım dersiniz ya bazen, işte öyle bi yazı.
Benim yaşadıklarım,benim geçtiğim evreler..  herkes gibi.."ödetme" kısmı bana çook uzak yazı içindeki öykünün ama aslında Ahmet Altan ın yazdığı bölümler beni vuran.
İstedim ki bunu okusun ve hiç unutmasın yazısı beni şaşırtan arkadaşım..
unutmasın ki ne olur yaşanmasın yaşanamadan kaybedilenler.. 
Anlatabiliyomuyum?
Yoksa yarım kalıyoruz..paramparça..

Bir Ahmet Altan yazısı bu..bazı bölümlerin altını çizmek istedim, kendimi/n bulduklarımı belki..

"Paris kafelerinde erkek elbiseleriyle dolaşıp, kitaplarını bir erkek imzasıyla yayınlayan George Sand, aralarında Balzac’ın da bulunduğu birçok ünlü sanatçıyı peşinde koştururken solgun yüzlü, uzun dalgalı saçlı, soyluluğu ve servetiyle alabildiğine kibirli şair Alfred de Musset’ye aşık olmuştu.
Fransız edebiyatının bu iki unutulmaz yazarı uzun yıllar sürecek, "entelektüel sosyeteyi" dedikodularıyla oyalayacak çalkantılı bir ilişkiye girmişlerdi.
İlk başlarda, Sand bütün isyankarlığını unutarak evcimen hayaller kurmaya başlamıştı.
Birlikte seyahatlere çıkacaklar, Paris yakınında bir kır evinde oturup dostlarını orada kabul edeceklerdi.
Sand, bir gün bu hayallerini Musset’ye anlatmıştı.
Musset, Sand’ın anlattıklarını dinledikten sonra bütün kibriyle,
- Öyle mi? demişti.
Bu kısacık cevapla Sand, "hayalleri" içinde aslında yapayalnız olduğunu görmüş, sevdiği şairin kendisiyle ilgili hiçbir hayali bulunmadığını anlayarak yaralanmıştı.
Musset, bu kısa cevabın bedelini, aylar sonra çıktıkları bir yolculuk sırasında hastalanıp Venedik’te ateşler içinde yarı baygın yatarken yan odada sevgilisinin kendine bakmaya gelen doktorla seviştiğini fark ederek ödemişti.Sand daha sonra doktoru Paris’e de getirmiş, bütün Paris o korkunç maceranın ayrıntılarını ilk ağızdan dinlemişti.
Musset de bir kadını yaralamanın nasıl tehlikeli sonuçlar yaratabileceğini kıskançlık krizleriyle kıvranarak öğrenmişti..

Kadınların ruhu kaplan pençeleri gibiydi.
Sevildiklerinde, kendilerini güvende hissettiklerinde, yavrusunu okşayan bir kaplanın pençesi gibi yumuşacık olabiliyordu.
Yaralandıklarında ise bir erkeği paramparça edebilecek bir öfkeyle kasılıyordu.

George Sand gibi şimşekli zekası, hiçbir kuralın içine sığmayan özgür ruhu ve sergilemekten kaçınmadığı alaycılığıyla erkekleri etkileyen, girdiği her hayatı darmadağın edebilen bir kadın bile solgun yüzlü bir şaire aşık olduğunda evcimen hayallerle yumuşayabiliyor, sevdiği erkeğin en rahat biçimde çalışabileceği bir evi döşemenin sevecen hayaline dalabiliyordu.

Kendi sevgisiyle kendini değiştirerek bir ipekböceğine* dönüşen kadını böyle zamanlarda en ağır yaralayan darbe ise sanırım sevilen erkeğin aldırmaz kibri oluyordu...

Erkek ise karşılaştığı sevginin parlaklığıyla körleşiyordu.
O anın "dondurulduğuna" ve sonsuza dek hep o anın yaşanacağına inanıyordu..
Hep sevilecek, yaptığı her şey her zaman onun hakkı olarak hoş görülecekti.
Aslında birçok davranışı da gerçekten hoş görülüyordu.
Küçük kaprisleri, önemsiz hoyratlıkları, gereksiz övünmeleri, eve yeni getirilmiş bir kedi yavrusunun yordamsızlıkları gibi "zamanla eğitileceği" inancıyla karşılanıyor hatta bunlar zaman zaman alaycılığı ustalıkla saklanmış şefkatli gülümsemelere yol açıyordu.


Erkeğin asıl yanılgısı "o anın" değişmezliğine olan inancıyla başlıyordu, 
o an ona sonsuz gibi geliyor ve bu sonsuzlukta kendi tanrısallığını görüyordu..

Sonsuzluk içinde tapınılan bir güç halinde yansıyordu kendi gölgesi kendisine.
Değişmezliğe olan inancı onu şımartırken, "bunun hep süreceğine" duyduğu inanç da erkekte "tek bir ana ve tek bir sahneye" hapsolmuşluk duygusuyla garip bir sıkıntı yaratıyordu.
O zaman huzursuz bir kibirle davranıyordu.
Bazen bu kibriyle öylesine sarhoşlaşıyordu ki kadının üstündeki "tanrısal" gücünü kalabalıklara da göstermek istiyor, kadını başkalarının gözü önünde de kıracak kadar aldırmaz bir kabalığa kapılıyordu.

Kibir yaralıyordu kadını..

Bunun kalabalıklara da gösterilmesi yarayı derinleştiriyordu.
Kadın ise aldığı yaraya ilk anda inanamıyordu.
Onun sevgisiyle yarattığı o iki kişilik dünyanın içinde böylesine bir davranışın karartısı bulunmadığı, sadece hayallerin ışıklarıyla aydınlandığı için şaşırıyordu.
Gördüğünün ya da duyduğunun gerçek olduğunu anladığında hayallerin ışıkları sönüyordu.

O hayaller her erkek için kurulamadığı ve o hayalleri kuracak kadar kendini yakın hissedeceği bir erkeğe rastlamanın pek de kolay olmadığını bildiği için hayallerinin darbelenmesi de onun canını ayrıca acıtıyordu.
Bu "düşmanlık" karşısında önce içine çekilip büzülüyordu.
Güneş battığında yapraklarını kapatan bir günebakan gibi yapraklarını kapatıyordu.

Yaralanmış ruhu ve buruşturulmuş hayalleriyle baş başa kalıyor, hayattan uzaklaşıyor, huzursuz ruhuyla çırpınarak tek başına duruyordu.

Dut yapraklarının üstünde dolaşan tombul tırtıllar, vakti geldiğinde, bir dala tutunup bir koza örerek kendilerini bu kozaya hapsederler, sonra o kozanın içinde bütün varlıkları erir ve ancak doğanın bildiği bir sihirle eriyen o varlık yeniden biçimlenir, koza yırtıldığında bir kelebek çıkar içinden.

Erkeğin kibriyle yaralanan kadın da kendini kendi hücresine sakladıktan sonra orada ruhu erir ve o hücreden intikamını almak isteyen soğuk ve öfkeli bir kadının ruhu çıkar.
Bir tırtılın bir mucizeyle bir kelebeğe dönüşmesi insana nasıl inanılmaz gelirse seven bir kadının intikam almak isteyen bir kadına dönüşmesi de o kadar inanılmaz gelir.
Aynı bedende ortaya çıkan iki kadın birbirinden öylesine farklıdır.

Önce sesi soğur.
Erkekle aralarındaki bağı bir daha geriye dönülmez biçimde zedelemeden önce o soğuk sesiyle bir kez daha erkeğe kibrinden vazgeçmesi, onun hayallerine dönmesi için seslenir.

O sıradaki sesi, gerçekten hem ürkütücü hem de çok üzücüdür.
Neredeyse metalik vurgularla kurulan cümlelerin altında "yapacağa şeye" engel olması için bir yakarış saklıdır aslında.
Çünkü yapmaya hazırlandığı hareketin, bütün hayalleri ebediyen yok edeceğini bilir.
Erkek bu sesi duymadığında, kendini ve erkeğini hayat boyu yaralayacak hamleyi yapmak için yola çıkar.
Hemen hemen her konuda çok karmaşık duyguları, olayların her türlü ayrıntısını tek tek fark eden büyük bir algılama yeteneği olmasına rağmen kadının intikamı genellikle tek ve basit bir hamledir.
Bir erkeğin canını en fazla bir başka erkeğin acıtacağını içgüdüleriyle bilir.
Bu darbeyi indirmeden önce sesi yeniden yumuşar, davranışları sokulganlaşır, erkeğin kendini tamamıyla güvende hissetmesini sağlar, ruhundaki yarayı ve intikam isteğini saklar.
Kaplanın pençesi açılır.
"Hedefinin" iyice yakına gelmesini sağlar.
Erkeğin kendini iyice güvende hissettiğine, iyice kendine yakın durduğuna inandığında da vurur.
Kendilerini kibrin körlüğüne kaptırmış bütün erkekler bu pençe indiğinde şaşırırlar.
Daha önceki bütün işaretlere, gözyaşlarına, soğuklaşan sese, gizli yakarışlara, yeniden beliren yakınlığa karşın erkek tamamen hazırlıksız yakalanır.
George Sand gibi vahşi olanlar, tarih boyunca unutulmayacak ve dilden dile gezecek bir biçimde, erkeğin bütün varlığını, güvenini, ruhunu parçalayacak bir şahmerdan gibi korkunç bir vuruşla alırlar intikamlarını.
Kalabalıkların önünde yaralanan kadınlar ise intikamlarını kalabalıkların önünde alırlar.

Ondan sonra ağlayan, yakınan, söylenen,
Victor Hugo’nun deyimiyle "sevilmediği için bayağılaşan" erkekler görürsünüz.

Böyle bir darbe aldığında ağır biçimde yaralanmayan bir erkek yoktur.
Ve, bu darbe bir erkeğin kendi varlığının çevresinde oluşturduğu parlak zırhı parçalar, onun altından onun varlığının özü çıkar.
Sanırım bir erkeğin nasıl biri olduğunu en iyi bu zamanlarda anlarsınız.
En derininde gizli olan, bir ceset gibi suyun yüzüne vurur.
Bayağılığı, çirkinliği, güçsüzlüğü, ucuzluğu ya da tam tersi soyluluğu, gücü, zarafeti böyle zor durumlarda anlaşılır.
Erkeklerin aralarındaki farkları onların acıyı taşıma biçimlerinde görürsünüz.
Çünkü o pençe ruhlarına yapıştığında hiçbiri kendini saklayamaz.

Alfred de Musset gibi soyluluğu, serveti, şöhreti, yeteneği ve kibriyle, George Sand da dahil olmak üzere bütün insanları küçümseyen biri bile "Venedik macerasından" sonra aylarca "bütün gerçekleri" öğrenmek için kıvranmış, öfke krizleri geçirmiş, evine saklanmak zorunda kalmıştı.
Bir erkeğin yapacağı en büyük hata kendisini seven bir kadını kibriyle yaralamaktır.
ikinci büyük hata ise yaraladığı bir kadının yanında kalmaya devam etmektir.

Kadınların, büyük bir duygusal sarsıntı geçirdiklerinde, ruhlarının derinliklerine çekilip oradan bir başka canlı gibi çıkabilme mucizesine sahip olduklarını bilmemek ya da belki buna inanamamak yüzünden erkekler yaraladıkları kadınların yanından kaçmayı beceremezler.

Kadını yaralayan kibri, kaçması gerektiği gerçeğini görmesini de engeller.
Kibriyle yaralar.
Kibriyle yaralanır.

Eğer Musset, Sand ona hayallerini anlattığında dinlediklerini paylaşabilseydi, duyduğu aşk nedeniyle büyük bir yazardan bir kadına dönüşen Sand’ı ve duygularını küçümsemeseydi herhalde başka bir hayat hikayeleri olurdu.
Aldıkları büyük yaralara rağmen, kimbilir belki de o yaralar yüzünden, yıllarca süren ilişkileri sadece acıyla beslenmez belki birbirlerini mutlu bile ederlerdi.
Ama iki büyük zekanın, iki büyük yaratıcının hayatını karartmaya küçücük bir soru yetti:
- Öyle mi?


27 Mart 2012 Salı

Özlem mimi:')

Yine sevgili Bricitim ve Aradia mimlemiş beni çok güzel bir mim, ben ciddiye alarak ve düşünerek yazdığımdan uzun sürüyor yazmam ama kusura bakmayın alıştınız artık:))

1) Hayatınızda 'artık yok' dediğiniz şeyler var mı?
İyi manada da var, acı veren artık yok larım da var..
En acı veren babamın olmaması..sevdiklerimi kaybetmem (sonsuza uğurlamam)
Bunun dışında ben hayatımdan insanları çok kolay çıkartıyorum eğer sonradan farklı bir yüzleriyle karşılaşırsam özellikle yüzsüzlük,menfaatçilik,edepsizlik,dedikoduculuk,iyi niyetimin suistimal edilmesi gibi beni irite edecek sebepler varsa(aklıma ilk gelenlerdi bunlar)ve kaybettiğim zamana acırım.
İyi ki yoklar ohh şükür de derim ardından:D

2) Eskiden bu yana neler değişti sizce? Neleri özlüyor ve yad ediyorsunuz?
Değişime ayak uydurmak zorundayız bazı alanlarda teknoloji gibi,bu tarz şeyler harici ben dediği yaptığı bir olmayı ve çevremdekilerin de böyle olmasını istiyorum..Yani ben gelişirim ama değişmem özetle.Beni ben eleştirir,hatalarımı bulur telafi edip yeni şeyler katmaya uyum sağlamaya çalışırım doğru olan buysa eğer.
Yad ettiğim şeyler bu kadar tekno-esir olmadan yaşadıklarımız, cep telefonları,facebook,arkadaş bulmaya yarayan tüm ağlar nefret yaratıyo bende.Yoklarken daha gerçekti herşey arkadaşlıklar da,aşk ta sanki..
ama gizli saklı kalan da daha fazlaydı belki kimbilir?
Özlediğim tek şey çocukluğum..babam ve o tasasız güzel günler:(
Ve diğer yazımın sonunda dediğim gibi her gerçekten daha gerçek gelen elmyramı çok fena özledim:(

3) Aklınıza gelince 'iyi ki de değişti' dediğiniz şeyler oluyor mu?
Önyargılarım. Bakıyorum da gün geçtikçe daha çok uzaklaşmışım onlardan..Adil ve önyargısız olmak benim için önemli.Bazen elde olmuyor ve haklı çıkıyorum ama genelde otokontrol çalışıyor;)

4) Hayatınızda neler değişsin isterdiniz?
Hiçbir konuda korkularım kaygılarım olmasın isterdim. Ama benim gibi salt kendini düşünmeyen, sorumluluk sahibi olmayı erken edinmiş biri için imkansız.

5) Yeni bir eşya, yeni bir hayat yada yeni bir icat mı istediğiniz?
Hayalimdir dediğiniz bir şey söyler misiniz?
Yeni bir hayatın içine hepsi dahil olur diye düşünüyorum ve benim hayalim bu evet..bu mutfak ve bu oturma odasını istiyorum şiddetle!


İcatsa istediğim an istediğim yerde olabilmek istiyorum ..ve %100 güvenilir erkekler icat etsinler biricitin dediği gibi hahah:D

Crazywoman, Muzurella, Elmyra,Mia, Nini,sobe!!

Başlığı neydi bu mimin?

Misi ve Bridget beni mimlemişti zaman bulamadım keyfim de yoktu malesef özür diliyorum geciktirme sebebim için,çok teşekkür ederim mimlenince çok mutlu oluyorum ben:)
Şimdi, bu iki mim aynı sorular aynı ama sıralaması farklıydı ben birleştirdim sanırım ayvaz kasap hep bi hesap:p
Bu bitince diğerini de akşam yazıcam umuyorum^^





1-Kendini seviyor musun?
Herkes kendini sever mutlaka hatta gizli gizli hayralık bile duyar çünkü içindeki asıl saklı olan cevheri bir tek kendisi bilir kişinin.Dışarıdan göründüğü gibi olmayabilir pek çoğumuz.
Ama bu kendini beğenmişliğe, tarafsızca kendisini eleştirmesine, yanlışlarını bulup düzeltmesine ve hep daha iyiye gitmesine engel olmamalı kişinin.
Ben de kendimi çok seviyorum ama geçinemiyoruz bazen:D ve yazdığım her şey benim için geçerli.
Megoloman değilim ama özellikle sabrıma hayranım mesela:)

2-Yapmaktan hoşlandığın şeyler?
Yazmak, müzik dinlemek (hatta yazmaya başlarken kapalıymış öylece kaldım bir an, ateşleyici unsur benim için), herşey dijital ortama taşınsa da kitap okumak bazen altını çizerek, ve sinema,tiyatro, şık bir yemek, kahve içmek gibi güzellikleri sevdiklerimle yaşamak..hmm ve araba kullanmak, tek başıma.
Bir de bişeyler pişirmek :D (daha dünyaları yazıcam anladım ki burda keseyim)

3-Hedeflerin nelerdir?
Şu an yaşadığım hayat bir zaman hedefimdi, hayatımı seviyorum memnunum ve şükrediyorum bunun için.
Lakin bitmez amaçlarımız ama artık bir tek dileğim var şimdilik. Şu bir gerçek ki yaşadığımız sürece hep daha iyisini isteyip hep daha çok emek vermemiz gerekecektir.Geleceği düşünmeden sadece günlük yaşayanlara çok şaşıyorum.Yoksa yerimizde sayarız zaten.

4-Kendini bir cümleyle anlatabilir misin?
Bit tek cümleyle çok zor. O zaman mükemmel derim:p

5-Nefret ettiğin şeyler?
Yalan, kıskançlık,inatçılık,haksızlık,tarafsız davranamayan ya da hatasını göremeyen cüçük beyinler..Seviyesiz ve haddini  aşan insanlara tahammülüm yoktur. Kale almasam da o cüret şaşırtıcıdır değil mi? Herkes kendi hayatı ve derdiyle ilgilensin kafa patlatsın ne oalcak halim diye:)
Küfürbaz,kavgacı,sağa sola laf sokma derdinde ve bugün ne giysem modunda başarısız amaçsız kadınlar :p
Her başladığı işi yarıda bırakan, her aldığı kararın yanlış olduğunu sonradan anlayan kendi hatalarını,tembelliğini binbir bahaneyle örtmeyesağa sola yıkmaya çalışan başarısız günübirlik yaşayan sorumsuz nesilde tiksindirici ayrıca.

6-Favori film, şarkı, kitap?
Benim seçim yapmam çok zor hayatıma anlam katan güzellikler bunlar.Blogumda daha önce bahsetmiştim Mahşer (kitap) ve Gölgesizler (film) ,Hikayesi olan şarkılarda bahsettiğim tüm şarkılar özellikle the last waltz melodisi dünya değiştirtebilir size.

7-İlham aldığın kişiler kimlerdir?
Kendisini yazarak ifade edebilen kişilere hayranım.Yazdıkları bir anlam içeren.
Ve çoğu zaman felsefecilerin,kah Bukowski gibi bir sarhoşun kah Oruç Aruoba nın,Halil Cibran ın,Nietzsche'nin, kah taban tabana zıt Mevlana'nın güzel öğretileri ışık oluyor yolumda.

8-Birisinin yazdığı ölüm notunu bulmuş olsaydın ne yapardın?
Ölüm ve yaşam arasında ne hissedip düşündüğü konusunda derin düşüncelere dalardım sanırım, anlamaya çalışırdım o arafta ne düşünüp ne anlatmış?

Elmyramı mimliyorum çok özledim yaa:(

20 Mart 2012 Salı

Üstüm Kalsın!

Mimlerimi yazıcam
Eksik kalan yorumlarıma cevap yazıcam
Söz verdiğim ve daha sonra burda açıklayacağım yazımı bitirip teslim edicem.
Ne zaman bilmiyorum.

Ve bu içimdeki tükenmez acının son bulmasını hayata bir an önce dönmeyi diliyorum kendime..

Bugün hayatımın en kötü günüydü:( Kanatlarım, daha uçmayı öğrenmeden koptu..
Öyle işte..




Bu hiddet benim!
Kimse sahiplenmesin!
Bütün suçlar "yine" benim!
Kimse, nezaketini araya verip, suçtan pay çıkarmasın kendine!
 Nesnelerinizin, kelimelerinizin, zamanınızın, sevginizin ziyanlığına yanmayın!
Hasarı tespit edin yeter!
Bedelini, fazlasına canımı ekleyip ödeyeceğim!
Sıyrılıp çekilirken aranızdan, "üstüm kalsın" diyebileceğim!
Meğer siz, nasıl da yetermişsiniz size! Bilemedim...
Sağ olun, sizi sevmeme izin verdiğiniz için ve beni sevdiğiniz için...
Üstüm kalsın!

13 Mart 2012 Salı

Göğe Bakma Durağı

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yanan otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz ,otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi aferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun
Bir seni uyutmam ,bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak, göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi, ağaçlar gibi..
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen,
                                    başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin..
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat,
Durma göğe bakalım...

3 Mart 2012 Cumartesi

Herkesin bir yara izi vardır..

Gidenler bizden hep bir parça götürürler
O parçanın yerinde de derin izler kalır
Herkesin bir yara izi vardır
İnsanlardan gizlemeye çalıştığı saklamak için çok uğraştığı bir yara izi..
Herkesin bir yara izi vardır
Kimseye dokundurtmayacak kadar güzel olan
Baktıkça nefes alabiliyor olmanın
kıymetini anlamanı sağlayacak bir yara izi..
Bu izlerle yaşamaya alışırsın
Bir sabah belki gün doğarken baktığında dışarı,
yaşamayı yeniden sevebilirsin..
Ve bir gün elbet birileri o yara izlerine dokunur
Acın da biraz olsun hafiflemeye başlar...


2 Mart 2012 Cuma

Sevemedim karagözlüm- Azize

Katıksız bir Türkan Şoray hayranıyım benim için gelmiş geçmiş en güzel kadın o..
ağlayışı, gülüşü, dudaklarının titreyişi..aman yarabbimm
bir de gerçek hayatındaki nezaketi asilliği eklenince..ibret-i alem!!
Bir kadın nasıl hem bu kadar seksi hem bu kadar masum olabilir:)

Muzurellam da benim gibi hayranmış bissürü film afişi koymuş bugün izlemiş tabii ben de hepsini izledim ama  çocukken izlediğim için mi bilmem en sevdiğim Kara Gözlüm yazdım, ah çok severim o şarkıyı.
 (şimdi olsa sinir olurdum şımarık azizeye belki:p)
 1970 yapımıymış oyyyy:) ve bu filmden iki şarkıya hastayımm, Belkıs Özener in sesiymiş bu arada ne ses ama..biri sevemedim karagözlüm diğeri:
ey kız balık mı aldın da yoksa kocamı aldın
kör mi idi gözlerin oh oh minik kız
onu gecemi aldın onu gece mi aldın
kalkan balığına bakın usta keseri gibi
arkası kamburlaştı oh oh azize
eşek semeri gibi
balıklarım tazedir da alıp yiyip doysana
bir kilodan n'olur oh oh bey amca
3-5 kilo alsana
lüferlerimi yiyen su içer kana kana
ben satıyorum diye oh oh teyzecim
ne kızıyorsun bana
hamsi kurban o göze ne bakarsın denize
atarlar sana olta oh oh güzel kız
alırlar seni yüze



Ve youtube de full izleme linki buldum izliyorum:') BURDAN

Bu arada Kadir İnanır a da aynı derece hayranım hatta hep keşke evlenselerdi diye düşünmekten kendimi alamam o kadar yakışıyorlardı ki, neyse kanser olduğu haberi manşetlerde ve çok üzüldüm acil şifalar diliyoruz hayranları olarak dualarımız onunla..

5 N 1 K

Kuulumsu fıstık mimledi beni, Lalişim de mimledi aynı konuda ben de onları öpüyorum o zaman :*
Kod adı:5N1K. Şimdi şöyle oluyor; Ne?, Nerede?, Nasıl? Ne zaman, Neden?, Kim? sorularını aklımıza gelen ilk cevaba göre cevaplıyoruz. Cevapları ister yazarak, ister bağlantı vererek yazabilirsiniz. Ben ikisini de kullanıcam mesela. Tercih sizlerin efendim.

Bir de şunu farkettim, aslen ilk cevapla bağlantılı olursa çok anlamlı oluyor bu mim, ama ben böyle yaparmıyım bilmem o zaman da çok sığ oluyor gibi geldi bana:D
Neyse kafama göre takılayım siz de öyle yapın.En güzeli doğaçlama olandır çünkü..dere tepe de olsa..
Muzurella,mia wallace, elmyram,aradia,arya,profösör,inanırsakolurbence,forever,kokoşkelebek,crazywrm ve yapmamış arkadaşları bekliyorum mimledim yani:D
Bu arada yine eklediğim blogları ekliyorum neden bilmem panelde görünmüyolar:( off yani..demeyin yeni mi ekledi diye sakın sakın..

NE?
Bişey dememe gerek var mı, rüyama giriyo nerdeyse bu resmi gördüm göreli bişiler oldu bana:)

NEREDE?
Bana huzur veren tek yer evimdir..ama kendi dayayıp döşediğim huzur yuvamda..
Kraliçe de ben olmalıyım hizmetçi de..Aşk ta..

NASIL?
 Bil-mi yo-ruummm:(
 Üsttekilerle alakalı da alakasız da bu ara ben neyi nasıl yapacağımı hiç bilmiyoruumm:'(

NE ZAMAN?
Enn çok duyduğum soru bu inanın..ve cevap veremediğim tek soru...yapmak istediğim tek şeyse resimdeki.

NEDEN?
Buna bir şiirle 'kısmen' cevap vermeye çalışayım tıkandım bu soruda çünkü..

İste yine basbasayiz icimin acisi,yine birlikteyiz
ver elini..Sus ...ve ne olur incitme beni

Ey kalbimin agrisi ver elini,çikalim seninle soluksuz kalmadan sessizce
bu karanlik ve uğultulu ormandan

İcimin acısı, kalbimin ağrısı, aşkım,iste yine başbaşayız ver elini ..
Sus ve ne olur incitme beni...

KİM?
Başıma gelen, gelecek olan, ve gelmesini umduğum her şey bana bağlı olmasa bile, her zaman bir çok şeyin sorumlusu kendim olduğum için..ve elimde olduğu için bazı şeyler..(yapamasam da bazen)
BEN..ahh bu ben..

ya da;

Kendi olarak, sana gelen..
  -sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
 -sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen
 -kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan-
 -O, işte...

1 Mart 2012 Perşembe

Sevgili şimdi..


Dün çok keyifsizdim.. kar yağdı, durdu..güneş çıktı.
Oturduğum kafede gözüme girdi, ne şimdi bu kar mı topluyo dedim, güldüler...

Yolunu kaybetmiş martılar geldi balkona..kocaman kocaman kanatlarıyla süzülerek,
oysa ben onlara gemiden simit atmak özlemiyle yaşıyorum aylardır.
Ben gitmiyorum onlar bana geldi herhalde. Evren gönderdi bana.
Benim gibi yollarını şaşırmışlar dedim, güldüler...

Bazen paylaşmak öyle zor ki sevdiklerini başkalarıyla.. 
sonradan gelenlerle..
öyle sahipleniyosun ki senin sanıyosun:(
yazdım twitter a, içimdeki kıskançlığa dur demeye çalışırken eş zamanlı.
Alıntı değildi o an içimden geçenlerdi.. Alıntı yaptılar..

Uyandığımda hava yağmurlumu acaba diye perdeyi kaldırdığımda durum buydu;
İşe gitmedim, yollar kapalıydı yer yer (aslında bahane tabii bu)
Bir sürü bekleyen işim var, anca oyun oynadım,içim içimi yerken..


Neyse bir mimim var çok güzel ona devam edeyim o zaman, ..ya da kalkıp işe gideyim.
EsenkalıN
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...