Gece değil karanlık ister aşk
lirik ikindilere, romantik akşamüstlerine,
barok akşamlara karşı gotik bir karanlık,
aydınlanma çağı, düşüncesi de dahil,
sonu olmuştur
pek çok şey gibi aşkın da çünkü
aşk bir ortaçağ karanlığıdır!
Ha ha ha benden beklemiyordunuz değil mi
solcu, alevi, cumhuriyetçi, demokrat ve laik
benim gibi naif, naiv, naive hatta birinden
ve bazılarınıza göre oldukça romantik, sulu, gözüyaşlı,
hülyalı, hicranlı, içkili, içli ve pek melankolik
küçük bir kız babası ve karısına hâlâ âşık, yani
ailemizin şairinden beklenecek halt mı bu şimdi,
değil!
‘ Bu bir şiir değildir’ diyebilirsiniz, değildir,
bu bir şiir değildir, yazan da şair değildir, sizin şiir dediğiniz şeyi ben gençken yazardım
o zaman hem devrimci, hem umutlu hem de bekârdım
bir kendime bakar bir dize, bir hayata bakar bir şiir,
bir anılara bakar bir kitap yazardım, fakat önce bakardım,
şimdi unuttum şiir yazmayı çünkü bakmayı unuttum
nasıl bakılırdı ilk bakış nasıl atılırdı bazı bakışlar neden
fırlatılırdı ve neden bazı yazlar bakışımsız kalırdı
ilk dize nasıl gelirdi, kaç arkadaş gerekirdi
bir şiir yazmak için ve kaç gece kaç şehir
kaç ihanet kaç kamaşma kaç ayrılık kaç sevişme
kaç eylem kaç uykusuzluk kaç eski kaç yeni
unuttum gitti unuttum gitti, unuttum gitti!! diyorum ya bunların hepsi aslında özenti, kolay yazmak istiyorum çok kolay
tıpkı şimdi yazdığım gibi bunları deftere
alır almaz kalemi elime şiir yürüsün
bir ileri iki geri ne ruhölçümü ne yüzölçümü
ne tenölçümü varsa yoksa sözölçümü
bir halk otobüsü ya da kasaba minibüsü
gibi şiir alsın yolcularını yazlıklardan, sitelerden
sonra götürüp denize döksün hepsini!
Şiir böyle bir şeyse eğer
bunu da aşk şiiri olarak okuyabilirsiniz bence
sevmeyin, övmeyin, alkışlamayın, beğenmeyin tamam
fakat anlayışla karşılamak diye bir şey de var
anlayışla karşılamak bence anlamayanlar için icat edilmiş
tuhaf bir şeydir, tıpkı füzyon mutfak gibi
hani hiç anlamam da bu işten ne bileyim
baklavanın üstüne suşi gezdirmek gibi bir şey olmalı,
buna da razıyım,
yeter ki anlayışla karşılayın benim bu şiirimi.
Aşk ordadır, ortaçağdadır, karanlıktadır
itibarı iade edilmelidir vakit geçirmeden
aşkın değil yalnızca, ortaçağın da değil,
karanlık bir şiir olarak aşkın ortaçağının,
ve ‘aşkın ortaçağı’ kitapları tez yazılmalıdır
hatta bu konuşmanın adı bile ‘aşk ortaçağdır’ olmalıdır
karanlığa gerek yok zaten ortaçağ deyince
herkezin zihni birden aydınlanır: karanlık!
Ruh aydınlanır birden: karanlık!
Gövde aydınlanır birden: karanlık!
Şiir bu karanlığı aydınlatmalıdır
böylece aşkın ne kadar koyu olduğu anlaşılmalıdır
aşk koyudur ve bu bir rengin tonu filan değil
düpedüz aşkın huyudur, aşkhuylu olmak ki huysuzluk da
diyebiliriz, böyle koyu bir tabiat gerektirir işte
siz hiç aşkın ormanına dalmadınız mı,
aşktan hiç ağaç olmadınız mı, hayır
parklardan söz etmiyorum.
Amazon gibi, yağmur
ormanları gibi sık, geçilmez, ağır yeşil, koyu yağmur
bir aşkın içine hiç düştünüz mü hiç?
Kuyunun bile bir sonu vardır
kendinize gelme ihtimaliniz vardır
aşkta yoktur,
aşkın başı da yoktur sonu da
o yüzden ölesiye sevmek, “mourir d’aimer” filan demek,
bunlar hep filmdir, gerçek olan aşkın ölümle de bitmediğidir.
Haydar Ergülen
-aşk şiirleri antolojisi-
29 Ocak 2018 Pazartesi
24 Ocak 2018 Çarşamba
Ben de en az senin gibiyim. Ve en çok senin gibi.
Yüreklerinin en düşsüz yerinde öyle apansız kalakaldım.
Ben kötüyüm, erdem kimin adı?
Bir bıçakla rüzgar sokarım içime, sonra iyileşeceğimi söylerim
Cam kırıklarının üzerinde sevişmekten bıktım derim
Az acıyı arıyordum kendi kanımı içiyordum derim.
Bana muhallebiciden tavukgöğsü alırsın.
Belki bana bir adres bile satın alırsın, çok paran vardır senin.
Belki ameliyat ettirirsin; gitsin diye yüzümün diğer yarısı da.
Nerem varsa insan kalan...
İşte orası acıtıyor.
Ben de en az senin gibiyim. Ve en çok senin gibi.
Büyük bir hızla kendi hapishanemi inşa ediyorum.
Güvenilir ve pahalı çelik.
Çok ağladım, çok erkek oldum ama çok da kadın.
Kimseyle, kendimle bile yaşayamadım.
Birkaç sözcük inliyor dilimin altında, gerçek ne bilmiyorum.
Bir suçlu gerek bana; hemen şimdi, benim gibi.
Fotoğrafını duvara asıp, sözcüklerin yok etme, var olma savaşı verdiği sayfaları yırtıp atıyorum. Kendine söyleyemediklerini dudaklarının kenarları anlatır bana.
Korkularını, korktuklarını.
Her şeyi, her şeyi unuturum.
Sadece bir fotoğraf için evime diğer gecelerden daha erken dönerim. Daha erken uyanırım...
Ağlama bebeğim, her şeyi nefret edecek kadar çok sevdim.
Ölüyorum, annem bana hiç kızmıyor...
Sana yazarak kurtuluyorum. Bir de çubuk kraker yiyorum.
Ben kendimi yakarak öğrenirim
sarı ve sıcak öğrenirim
yalayarak, tükürerek
durup kusarak öğrenirim..
Düğmelerimi boğazımı örtünceye dek kapadım.
Okumasınlar beni aşkım.
Omuzlarımı gösterme onlara.
Her aşk bir orospu yaratıyor...
Bense beyaz duvaklar, dokunduğumda irkilen sırtlar çiziyorum.
Ben de oluyorum, o senin kendin için korktuğun yerde.
Kalbimi kesip çakmağımın içine doldurdum.
Yanmıyor, kahretsin, yanmıyor.
Hep, masumuz işte kalmadı gözyaşımız diye bağıracağım.
Senin için akvaryumlar çalacağım.
BİR, İKİ, ÜÇ, DÖRT, BEŞ... ALTI değil.
Hayat, benden gizlediğin ellerini hangi cebinde saklıyorsun.
Ben kötüyüm, erdem kimin adı?
Bir bıçakla rüzgar sokarım içime, sonra iyileşeceğimi söylerim
Cam kırıklarının üzerinde sevişmekten bıktım derim
Az acıyı arıyordum kendi kanımı içiyordum derim.
Bana muhallebiciden tavukgöğsü alırsın.
Belki bana bir adres bile satın alırsın, çok paran vardır senin.
Belki ameliyat ettirirsin; gitsin diye yüzümün diğer yarısı da.
Nerem varsa insan kalan...
İşte orası acıtıyor.
Ben de en az senin gibiyim. Ve en çok senin gibi.
Büyük bir hızla kendi hapishanemi inşa ediyorum.
Güvenilir ve pahalı çelik.
Çok ağladım, çok erkek oldum ama çok da kadın.
Kimseyle, kendimle bile yaşayamadım.
Birkaç sözcük inliyor dilimin altında, gerçek ne bilmiyorum.
Bir suçlu gerek bana; hemen şimdi, benim gibi.
Fotoğrafını duvara asıp, sözcüklerin yok etme, var olma savaşı verdiği sayfaları yırtıp atıyorum. Kendine söyleyemediklerini dudaklarının kenarları anlatır bana.
Korkularını, korktuklarını.
Her şeyi, her şeyi unuturum.
Sadece bir fotoğraf için evime diğer gecelerden daha erken dönerim. Daha erken uyanırım...
Ağlama bebeğim, her şeyi nefret edecek kadar çok sevdim.
Ölüyorum, annem bana hiç kızmıyor...
Sana yazarak kurtuluyorum. Bir de çubuk kraker yiyorum.
Ben kendimi yakarak öğrenirim
sarı ve sıcak öğrenirim
yalayarak, tükürerek
durup kusarak öğrenirim..
Düğmelerimi boğazımı örtünceye dek kapadım.
Okumasınlar beni aşkım.
Omuzlarımı gösterme onlara.
Her aşk bir orospu yaratıyor...
Bense beyaz duvaklar, dokunduğumda irkilen sırtlar çiziyorum.
Ben de oluyorum, o senin kendin için korktuğun yerde.
Kalbimi kesip çakmağımın içine doldurdum.
Yanmıyor, kahretsin, yanmıyor.
Hep, masumuz işte kalmadı gözyaşımız diye bağıracağım.
Senin için akvaryumlar çalacağım.
BİR, İKİ, ÜÇ, DÖRT, BEŞ... ALTI değil.
Hayat, benden gizlediğin ellerini hangi cebinde saklıyorsun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)