21 Haziran 2017 Çarşamba

Ağrı

O günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç dünya için. 
Rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli. 
Kıvrılıp giden dalgın bir yol, 
yolda eski bir taş,
limanda bağlı bir tekne, 
yosunlu bir halat gibi durdum.. 
Uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti.. 
Ben kıyıda ıssız bir ev, 
ince boğazda gıcırdayan tahta iskele, 
iskelede bir lastik, az ilerde turuncu bir şamandıra, 
İçimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum. 
Bir siyah beyaz kare içinde, hepsi hepsi bir hatıra işte 
Bıraktın, unuttum, unutuldum. 

 Seni kırdığım yerden beni de kırdılar, 
Ben hiçbir cümleyle ağlayamam artık seni. 


Sonsuz bir inkar içinde yaşamak ve zordan her zaman kaçmak..

Bunu hangimiz yapmıyoruz ki zaman zaman kendimizce haklı nedenlerle?
Ya da korumak için elimizde olanları bir bilinmeze kurban etmekten çekinerek? gönüllü ya da gönülsüz mecburiyetten veya sorumluluktan her ne ise.
Ya da bize zaman bişeyler ispat etsin, ondan sonra açıklarım beni anlarlar hissine kapılıp kendimizi korumak adına yalanlar söylemiyoruz ardına gizlendiğimizi sanıp? Çaresizlik..
ÇARESİZLİKTEN NEFRET EDİYORUM demişti biri, kurban olacağını ve edeceğini bildiğinden.
Sadece anı yaşamak var bir de ne zaman denesek zararlı çıktığımız.

Hakkım olmayan hiçbirşeye talip olmadım, istemedim el uzatmadım.
Verdiğimi canı gönülden verdim koşulsuz.Yine de verdikçe görevimmiş gibi, mecburmuşum gibi arttıkça artarak istenmesinin önünü alamadım? Bıçak kemiğe dayandığı an verebileceğimi de vermedim. Bir adım ötesini görebilmekten hep.
Minnettar olmasını beklemedim insanlardan ama kadir kıymet bilmelerini umut ettim.
Verdiklerim değil verebilecekleri kadarı bana dönerse eğer bu "gönülden verdiğiniz herşey aslında sizindir" inancıma ait bir ödül saydım. Kendi başarım ya da ödülüm değil, emanet.
Aksi icinse üzülmedim. Çünkü sevmek kuralsız koşulsuz beklentisizse anlamlı.
Size söz verilip verilip icraat yoksa siz de kontağı kapatıyosunuz bir süreliğine.
Aksi halde verdiğinizi de alıp götüren onca emeği heba eden nankör bir tsunami gibi..
                   
Bir de öğrendim ki veremeyeceğinizi talep etmek, hep  karşıdan beklemek, ya da ben yapıyorum sen de demek hatta imkansızı yaşamanız kadar hayal etmeniz bile hayata dair..ya da tam aksi.
Tek bildiğim yorucu.                      
Verilmeyen sözler başım gözüm üstüne de benim kavgam vaadlerle.                      
Benden önce o..suretten once aslı..olduğu kadar, diyemeyecekseniz..neyi neden sevdiniz unutacaksınız ters düştüğünüz an yada hatalarınızla sarıp sarmalanıp iyi edilirken, siz en ufak hataya tahammül gösteremeyecekseniz. Fark edecekse özellikle de sizde bişeyler değiştirecekse.
Siz eğer türü sevecekseniz rağmen türü sevildiğiniz halde...
Lütfen kimsenin yolunu değiştirmesine neden olmayin ki o da sizin hayatınızın orta yerine bomba gibi düşmesin. Çünkü bazen bir intihar komandosu yaratır bir aşk..                
Neye kime ne zarar vereceği umurunda dahi olmayacak kadar büyük boyuttta.
Kendinden vazgeçmiş, onuru kırılmış bir insanın kaybedecek başka neyi olabilir ki?

Ateşle oynamayın akla güvenip ki kalbi es geçmeyin, ki size bir gun dönüp iyi de madem yazmayacaktın aşkı, ucunu neden açtın gururumun bile bile ?
Madem kendini yasakladın,mazur gör merakımı. Çekip gitmek de ne bu kadar güzel bakıp? demesin.
(sadece bu dize alıntıdır)
Siz olduğunuz gibi kalmazsanız, bunu hele hiç karşıdan beklemeye hakkınız yoktur.
Bunu yazın bir yere, lazım olur.
“İnsan böyledir, aziz bayım, iki yüzü vardır onun; kendini sevmeden sevemez.” der Camus.
ama ardından ekler:
“Bazen sebepsiz yere güzel şeyler hayatımıza girer. Her zaman anlam veremeyebiliriz ama onlara güvenmeliyiz.”
Bazen sadece yaşamayı seçmek gerekir..
Bildiğiniz gibi değil sildiğiniz gibi kalmayı tercih edebilir aksi halde.
*alternative

Not: Yazdım ama hafiflemedim? yazamıyorum da zaten bence, o zaman yazmasam mı😑😒

Üç tür SEVGİ

Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor, Masumi Toyotome .
 "Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz?" diye soruyor.. Sonra anlatmaya başlıyor :
"Sevgi üç türlüdür !..
" Birincisinin adı "Eğer" türü sevgi!..
Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar.
 Örnekler veriyor: Eğer iyi olursan baban, annen seni sever.
Eğer başarılı ve önemli bir kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Toyotome "En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor.
Bir şarta bağlı sevgi. Karşılık bekleyen sevgi.. "Sevenin, istediği birşeyin sağlanması karşılığı olarak vaad edilen bir sevgi türüdür bu" diyor yazar. "Nedeni ve şekli bakımından bencildir.
Amacı sevgi karşılığı birşey kazanmaktır." Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar.
Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor.
Ve malesef en saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor.
Fakat aslında insanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler...

 İkinci türe geçiyoruz. "Çünkü" türü sevgi. Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor:
"Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, birşeye sahip olduğu ya da birşey başardığı için sevilir.
 Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır."
Örnek mi?.. "Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin/yakışıklısın!"
"Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki.."
"Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.."
Yazar, Çünkü türü sevginin, Eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor.
 Eğer türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir.
Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş birşeydir, egomuzu okşar.
 Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin düşünürseniz, bu türün, "Eğer" türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana…
İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama, sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfın en güzel kızı, yeni gelen güzel kıza içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler.
"O halde bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor, yazar. "
‘Çünkü’ türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz" diyor.
Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var. 
Birincisi; "Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?" korkusu. Tüm insanların en az iki yönü vardır. Biri dışa gösterdikleri.. Öteki yalnızca kendilerinin bildiği... "İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terkederlerse" korkusu buradan doğar. 
İkincisi de; "Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa.." endişesidir. 
Japonya'da bir kuru temizleyicide çalışan dünya güzeli bir kızın yüzü patlayan kazan yüzünden parçalanmış. Kız fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terketmiş. Daha acısı, aynı kentte oturan anne ve babası, onu artık ziyarete bile gitmemişler... Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Ve kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş. Japon yazar "Toplumlardaki sevgilerin çoğu “Çünkü” türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür" diyor. Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne ? Ve işte sevgilerin en gerçeği!..
Nedir peki, gerçek sevgi.. Asıl sevgi.. En güzel sevgi ?..

 "Üçüncü tür sevgi, 'Rağmen' diye adlandırdığım türdür" diyor yazar.
Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında birşey beklenmediği için, "Eğer" türü sevgiden farklıdır bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını temel olarak almadığından, ‘Çünkü’ türü sevgi de değildir bu.
 Bu üçüncü tür sevgide, insan "birşey olduğu için" değil, "birşey olmasına rağmen" sevilir.
 Güzelliğe bakar mısınız? ‘Rağmen’ türü sevgi! Esmeralda, Qusimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "rağmen" sever. Yakışıklı ve zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına "rağmen" tapar ! Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara 'rağmen' sevilebilir.
Tabii bu sevgiyle karşılaşması şartı ile.." Burada insanın, iyi, çekici, basarılı ya da zengin bir konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine "rağmen", olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor kişi. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar "Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor.
"Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir."
 "Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni 'Rağmen' türü sevgiyi şu anda yaşıyor olmanız ya da birgün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır."
Çünkü "rağmen" türü sevgide sevgi edim dir, koşulsuzdur ve kusursuzdur. 
Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome:
 "Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak ve mutlu edecek bu sevgiyi bulmak çok zor.
 Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var ve başkalarına verecek kadar fazlası kimsede yok...

19 Haziran 2017 Pazartesi

İnsan İnsan..

Hâlini düzelten ya da terk eden buradan bile sıyrıldı, ben onu hep elenmiş saydım.
Yapmaya yapabilmeye değil olmaya inandım,
sanki olabilecek ama olmaya yetemeyecek bir şey olduğuma inandım.
Kâinatın bu aşağı mahallesinde yükseğe hayran yaşadım.
Hep dallara, dağlara, aklını verip giden delilere hayran yaşadım.
Aklını beğenenlere şaştım da yaşadım.
Yaşamadıysam da şurda durdum, evet o yokuşun üstünde durdum, yaz da önümden geçti,
sonbahar da.
Ben durdum.

Kendi çocukluğum ve gençliğim, öyle olduğuna şaştığım yetişkinliğim de geçti her şey ile beraber, ben yokuşun üstünde her şeyi gördüm.
Gezen gezdiği yeri görürken ben durduğum için her şey önümden yüzerek geçti, gördüm. 
Kendimi kendimden ayırıp da gördüm.
Seni de gördüm her şeyi söyleyemesem de ötekini de, nereye gittiğini neye koştuğunu gördüm, 
akşam elindekileri gördüm, sofranı, etrafını gördüm.
Beni görünce ifadeni değiştirsen de neşeni gördüm, bazen endişeni gördüm, endişeni kovalamaya çalışmanı gördüm, tekrar iyi olmaya çalışmanı gördüm, seni ve ötekileri gördüm.!

İz kayboluncaya kadar gördüm, kaybolduktan sonra gözlerimi kapatıp görmeye devam ettim.
Biliyorum, ne olsa dolaştım aralarında, aranızda.
Yabancı değilim tuhaf bir şey söylendiğinde ya da âşina değilim sıradan bir söze.

Çünkü aslında kimsenin değil bunlar, 
sen içindekileri geri çektiğinde. 

Bak nasıl susuveriyor, neden feveran ettiğini bile hatırlamıyorsun
ya da yapıştığın bir şey elinden düşünce arkana bile bakmıyorsun...

11 Haziran 2017 Pazar

Yaramızda Kalsın

İki yalnız bir doğru edebilirdik. 
Şimdi farklı şiirlerde yaşar gibiyiz. 
Ben Mecnun, sen Şirin; tesadüf değil
Biz bize kurulmuş tuzak gibiyiz. 
 Söz ettim mavilere, içimdeki yaralardan. 
Gökteki yağdı yine, yerdekinde yakamoz var. 
'Bu bir soygundur 'der gibi bakan gözlerinden, 
Artık gider gibiyim. 
 Bahsetme kimselere, yaramızda kalsın. 
Sığmadık şehirlere, şiirlere taştık. 
Unutmadım yine, bir büyüklük bende kaldı. 
Ah kadehler kırıldılar sana bu gece...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...