29 Haziran 2015 Pazartesi

Yine mi sızladı?

Babalar gününde bir blog yazmadım yine,
gerçi gündem ve gereksiz yere herkesin yazdığı günlerde ben tam aksi yazmamayı tercih ederim ama
bu çok ayrı, isterim ki her yıl babalarına sevgilerini, çocukluk anılarını, onlara okutarak yazsın herkes.. ama bir de benim gibi geçirenler var bugünü.
Ve bu yüzden her yıl yazmasalar da olur, çünkü o eksik öylece kalacak ve yeri dolmayacak,
duygularsa hiçbir biçimde telafi olmadığı, değişmediği gibi, alışılmayacak.
Ama tam da o gün, daha bir kanayacak yaranız,sevgisizliğinizin, güvensizliğinizin, o hep "nasıla bırakıp gidecek", ya da kaybedeceğim korkunuzun temellerini , hırçınlığınızın bu içinizi yırtan özlemle alakasını hiçkimse anlamasa da, siz bi daha hatırlayacaksınız..
Buna yalnızca kaybedenler değil, babasından "babalık" göremeyenler de dahildir, anlarlar beni..

Az önce bu videoya rastladım, önce gülümseyerek izledim,
ilk düşündüğüm bir evlat sahibi olmanın nasıl bir mucize olduğuydu..
Sonra,,
Boğazıma bi yumruk oturdu,
çocukluk resimlerim geldi aklıma, nerde olduğunu bile bilmediğim, o kadar azlar ki,

Şimdi izlediyseniz 3.24 e gelin ve orda dondurun.
(Bunu o an benimle bu videoyu izlemesini söylediğim birine de rica ettim, ama duymadı bile:))

Ve içimde patladı bi defa daha yalnızlığım..kalabalıklar içinde, her nerde olursam,kimle olursam benimle olan,.

İşte tam 3.24 e kadar gelebildi benim babam da, ve ilerisini göremedi, ben de onu...
şimdi çocuğunuzun sadece bu kadarcık büyüyebileceğini düşünün?

Ya da çocuğunuzun büyümeye devam ettiği, ama hiç yanında olup ona sarılamadığınızı,
onu hiç teselli edemediğinizi, en ihtiyacı olduğu anlarda ve kararlarda, en üzgün zamanlarında kucaklama şansınızın olmadığını?
Bi hata yaptığı zaman dağ gibi arkasında olmayacağınızı, bu yüzden hata yapmaktan korka korka
hiç adım atamaz hale geldiğini?

Demem o ki, hayatınızda "varken" değerini bilin, sımsıkı sarılın çünkü yarın yok,
ama iyi, ama kötü, inanın ""hiç yok!" kadar acı değil hiçbirisi..
Eksik bir şey değil, çok şeyimiz var ama bu bambaşka.

Sevgi yoldaşınız olsun..

21 Haziran 2015 Pazar

Sah Mat

Kadın çok korkardı karabasanlardan, oysa gece yattığı an boğazını sıkan eller, gözlerini kapatmasına rağmen uyanamayışı bu kabuslardan, onu hasta ediyordu günbegün..

Çok şaşalı bir geçmişi olduğu sanılıyordu kadının, oysa yaşadığı şeyin çokluğu değil, derinliğiydi yüreğini yoran, yüreğine teğet geçen, ya da birazcık değebilen herkes, onu önce baştacı eder, 
en ufak bir tereddüt ve güvensizlik hissettiğini gördükleri an o koydukları yerden ilk fırsatta atar yerden yere vururlardı.. 
ama o unutamazdı ne yapılanı, ne işittiklerini ne de yüreğine teğet geçeni..zordu bir insana alışması ve onu kabul etmesi çünkü ve gönül denen kapının dışarıdan kolu yoktu,
içeride kalıyordu bir defa giren ama zamanla sessizleşiyor,kabuslarına karışıyordu.

Gideceği yere sadece onunla varacağına inandırmak için çırpınır, sonra ilk durakta indirirlerdi,kısacık sürede ve henüz yerine alışmadan...bitmeyen koşullar ve bahanelerle oysa sevmenin koşulu olmazdı ona göre..arka koltukta unutulmuş gibiydi..
Ordan sonrası önemliydi oysa onun için, gideceği yönü belirleyen en önemli şeydi bu,
o çakılmışken yerinde ,yolun devamında yanlarına aldıkları yol arkadaşları kadına bazen "iyi ki!" dedirtir bazen tam aksi kimlere tercih edildiğini, onlar kadar değer görmediğini sanıp anlatılmaz bir azap yaşatırdı içten içe..
Bazen, anlamalarının tek yolunun aynısını yaşamaları olduğunu düşünür rastgele bir yol arkadaşına katılır gibi olurdu ama bu sadece kendisini yolundan ederdi yine:(

Ellerinde oyuncak olmamıştı sürekli kaçması sayesinde ama bazen kaderin elinde oyuncak olduğunu,uğursuz olduğunu, cezalı bi sürgün melek gibi onu sevenleri de gittiği çukura sürükleyeceği korkusu dizlerinde derman bırakmamıştı..bu defa da yarım kalan şeylerin ağırlığını taşımak zorunda kalırdı.. ki çok daha zordu bu tüketilenlerden.

Geçmişinden kaçtığı zannedilirdi kadının, oysa geleceğiydi onu korkutan, gücünü elinden alan,ona "zaman" diye bişey öğretilmişti, sadece ona inanır, herşeyi halleden, 
açığa kavuşturan ve ispat edenin o olduğu söylenmişti..
Yoksa güven denen şey geçersiz bir masal oluyordu.
Ama hiçkimse inanmıyordu buna..

Zordu oysa dar vaktlerde bir sevdayı anlamak, inanmak ve hiçbir şeyin değişmeyeceğine ikna olmak. Yağmura, fırtınaya, durgunluğa dayanmayan sevgi varmıydı ki? 
Sadece güneşli havalarda mı olurdu sevda denen şey?

Onu olduğu gibi kabul edecek, kusurlarıyla,ürkekliğiyle sevecek ve vazgeçmeyecek,
en önemlisi kalbindeki yeri değişmeyecek birini hayal ediyordu, o değişmiş görünse de buna inanmayacak kadar iyi tanımalıydı onu, belki kendinden öte..

Uyumak istiyordu sadece, herşeyden kaçmak, uyumak, birbirinin aynı yalnız ve hayalkırıklığı getiren yeni bir güne daha gözlerini açmamak..ama yastığa başına koyduğu an istemsizce karabasanlara varan düşünceleri durduramıyordu beynini yiyip bitiren.

Kimseyi kırmamak, kırılmamaktı tek dileği, ona uzanan her eli tutamazdı, onları da kabuslarının içine alamazdı, buna hakkı yoktu bu yüzden bi savunma mekanizması geliştirmişti anlamsız görünen..kocaman duvarları vardı ,kendince doğruları, yanlışları,önyargıları da vardı ,
yalnızca gördüğüne inanırdı ama ONU HİÇ anlamadıkları çok açıktı..
En kötüsü gücü tükendiği an dilinden dökülen isyan sözcükleri karşısına her saplandığında kendi bedeninde açılan onarılmaz yaralardı...

Stratejilerden, oyunlardan anlamadığı için hep hükmen yenikti...hayata, oyunlara, kurallara..
Kazanamayacağı baştan belli hiçbir oyuna dalmayışı bundandı.. 

Huzur, yoktu..Veremeyeceği bişeyi karşısından almaya beklemeye hakkı yoktu..
Ve bu bilmeden oynadığı satrançın sonu da.

Onun kaderi, hep mat olmaktı..

6 Haziran 2015 Cumartesi

Jigsaw!


Herkes kendi puzzle parçalarını çoktan bitirip duvarını süslemişken, 
eksik-yarım yamalakta olsa o mutluluk onlara yeterken
Senin en değerli parçasını , gözbebeğini kaybetmiş olman,
daha da beteri neyi alıp eğip büksen, ellerinle özenle çizip oraya yerleştirsen,
yani ne yaparsan yap
yerine o keskin boşluğu dolduracak bir parça bulamaman?
Binlerce parçanın ve onca emeğin minicik bi parça yüzünden gözünde değersizleşmesi..

Her sabah kayıp parçayı bulacağını sanarak uyanman..ne acınası değil mi?

Bunlara hep "kaybetme korkun" sebep aptal.
Bazılarınınsa yerden yere vursa da "kaybetmeyeceğinden emin olması"
~~
Her ne olursa olsun kayıp kayıptır.. ve, o eksik parçayı bir daha asla bulamayacağını kabullenmek gerek  bugün anladım ki. O kayıp..kimbilir nerede..ait olmadığı boşluğu tamamlamayacak.
Sen boşlukla tamamlarken kendini.. 
O çoktan uyduruk bir tabloda yerini almıştır  ,uymasa da, yakışmasa da, tamamlanmasa da, yarım da kalsa.. 
yani sendeki bütünün hiçbir hükmü yoktur artık..

4 Haziran 2015 Perşembe

Biz Kaybeden...

İçimde bişeyler var..
Anlatılır gibi değil, kurtulunabilir de değil,kuruntu, hiç değil
ama bazen tek bir renk demiştim ya, tek bir kelime, tek bir şarkı birleşip
hani bu crush saga misali aniden bir araya gelip patlıyor içimde korkunç biçimde
ve bu patlama çoğu zaman kirpiklerime hücum ediyo yağmur damlacıkları halinde..
Kalbim çok acıyo..

Dudaklarımı ısırıyorum, içimdeki sesleri susturmak için, aralasam korkunç bir çığlık halinde
ya da isyan belki, çıkacaklar istem dışı sesler işte..istemediğim yerlerde..
Kaybolmıcam di mi demiştim ya, kaybolduğumu hissediyorum diken gibi batan bişeylerle..
her gün azalacağına artan bir umutsuzlukla ve unutacağıma hatırlamalarla satır aralarını
daha da dibe, derine batıyorum vurgun yemiş gibi ve engel olamıyorum..
Bununla yaşamaya alışmaktan başka çarem yok, herkes gibi,
umursamaz görünmeliyim, üzümüyomuşum gibi, kendime bela anmıyormuşum gibi her gün hala canımın acımasına sinirlenip,
onarılmaz kırılan dökülen şeyler, yapışmaz bir daha en azından bende..
Yani öpseler yaralarımı, geçmez dudaklarına bulaşır kan revan içinde kalırsın..öyle.

O yüzden, sus kalbim.. sus ve beni dürtme, aklımı kullanmama izin ver, sen biraz sessiz kal,
dinlen, kabullen, bana sesini duyurma!!
güçlü görünmeme, o mağrur başımı eğmeme ve gururumu kırmama da sebep olma olmaz mı?

Ve sakın bunları kimseye anlatma, deli saçması çünkü :') anlaşılmazsın...


 Hani bazen durup duruken bir şarkı seni de ağlatıyor mu?
 Sen aynı sen, ben aynı ben, yol aynı yol...biz?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...