13 Ağustos 2016 Cumartesi

BAK HAYATINA!

Bi yere değdi elim tam da yatacakken.. dehşete düştüm, soğukkanlılığımı ve tüm sabrımı kaybettim, bir defa da ben içimde tutmamaya karar verdim.
Bişeyler olduğunun farkındaydım ama yakıştıramadım. Yoo baktım da yanılmışım, evet olmuş, yakışmış özün neyse sözün o olmuş sonunda. Mayan neyse kabaran o. Çok yazık böyle geçen ömre. Nefretle, öfkeyle, uykusuz, senaryolar yazarak. Başkalarının ütopyasına hayatına ahlakına kadar dil uzatarak..Huzursuz etmeyi kar sayarak. Çirkinleşerek.
Peki sana ne? A pardon bir kafileleri varmış koyun sürüsü malum, atıp tutup yargılayıp topluca sorular sorup ceza kesiyolarmış kendilerince ve %100 doğru onlarınkiymiş, sorsan hiç umurlarında değilmiş kimse, adını anmasınlarmış, ama topluluk bunun için var, tezat nası?
Kimse mükemmel değil elbet olmak zorunda da değil, hatalar yapıyoruz, yapacağız da ve ders çıkartacağız bunlardan, herkes kendi yaşadığını bilir ve bundan mesuldür ona da eyvallah.
Her başlangıç bir son barındırır içinde. Yeni bir başlangıç barındırır her son da.
Bir biçimde yollar ayrılır, başka bir tesadüfle de başkaları ile birleşir..
Bir yoldan çıkmışsanız dönüp ona bakmamalısınız artık. Asıl sınav bundan sonra başlar çünkü.
Anıları ve sıfatlarınızı geçmişe saygıyla teslim edip kendi yolunuza gidersiniz. Kimse sonsuza dek size ait kalmaz. Sahibi gibi davranmaya son vermek zorundasınız. Hele kendinizden bi güzel soğutup üst üste hatalar yaparak ayrılmış, yaka silktirmiş, birkaç defa şans elde etmiş aynı yere dönmüşseniz, zamanında var olan hiçbir duygu sıcak kalmaz. Yerin burasıdır.  Ama "Ölüler çok kıskançtır" der orada, ne haklıymış..Sudan çıkmış balık olursunuz ilk zamanlar, eyvallah ama o çamurlu sularınızda boğamazsınız kimseyi. Geçmişin hesabını, geçmişte verilen sözleri, duyguları ajitasyona bağlayarak hatırlatmayı bi yerde durdurup içinizde yaşayıp bitirmelisiniz. Kendinize saygınız, verdiğiniz sözler çok daha ötedir çünkü hepimiz sınavdayız ve sınanıyoruz birbirimiz ile..
Aksi halde güzel bir anı bile olamazsınız, buz olur duygular, sonra buhar olur gider. Şerefi, hayatı, doğruları, haysiyeti ile alakalı söylediğiniz her bir kelimede kaybedersiniz kalan kırıntıları bile.
Sizin kadar sevmemiş de olabilir, aşk hiçbir zaman iki tarafta aynı anda bitmez der bir kitapta,
ama bittiği an herşey son bulur. Demem o ki adabı vardır sevmenin de ayrılığın da!

Zor sığdırdım zaten..


Okuyorum ama yazamıyorum,
                                       duyuyorum, ama konuşamıyorum..
Bazen kendimi aniden dilini hiç bilmediğim bir ülkeye atılmış mülteci gibi hissediyorum.
Anlar gibiyim, vücut dillerinden de anlıyorum, ama anlatamıyorum..
Görüyorum, hissediyorum.
Gözlerimi kapatıyorum ya da kaçıyorum.
Duymazdan geliyorum, bilmezden geliyorum.
Sırf kabullenmemek adına, bana söylenen en ufak yalana bile katlanacak gücüm yokken
kendimi inandırmaya zorluyorum göre göre.
Hiçbişey göründüğü gibi değildir.
Aslolan size söylenenlerdir.
Yalanın tanımı da farklı artık.
Binbir kendimi ikna ve telkin cümleciklerim var benim.
Güven tek kullanımlıktır çünkü ve ben bunu harcamak istemiyorum.
Henüz kredim bitmedi.
Henüz...




















Belki ben yanlış biliyorumdur değil mi?
Şüphesiz.
Her zamanki gibi.
Belki de hiç bilmediğimi sanıyorlardır. 
Ama

Belki de onlar yanlış biliyor?..

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Keşke ismim Iris olsaydı, keşke ismim herkese sarı yağmurluğuyla koşan hayatı anlatsaydı..

ben ne zaman öleceğim tanrım? sabah olunca mı ?keşke birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım ..
Şu an aklımda her bir satırı çınlıyor bu şiirin, Ah'lar ağacı..yok yok Iris'in Ölümü..   
Boğazım düğüm düğüm oldu, yine keşke sabahı görmesem dediğim gecelerden birini yaşıyorum..
çok uğradım haksızlığa evet, herkes kadar belki, belki de daha fazla..
hem de kaldırabileceğimden çok fazla. 
Zayıf omuzlarıma kaldırabileceğinden fazla ağırlık yükledi hayat en büyük desteğimi alması ile yaslanabileceğim..
Ben tek başıma ayakta durmayı öğrendim düşe kalka, bana tutunup ayağa kalkan kimseyi tutup devirmedim de, sımsıkı sarıldım, ben merhameti insanlığı sevgiyi desteği öğrendim, kaybetmeyi de,düşe kalka, kıra kırıla,öğrendiğimi zannetsem de görüyorum ki olmuyor, güven sağlayamıyorum..ağzımdan çıkan her söz bana ok olarak çok geri döndü evet, ben de bilmeden birilerinin yarasını sızlatabiliyor olabilirim ama isterdim ki sadece buna güvenilsin, kimin yarası nerde saklı bilemeyiz ki,tıpkı benim güvenip öyle demek istememiştir, sakinleşince düzeltiriz, asla kaybetmek istemez, bana çok değer veriyor vermese.. gibi sonsuz güven ve kredi ile karşılamam gibi her bir kalbi..
Ne aptalca değil mi? Zor anlıyor olabilir miyim acaba ben ?
Bu güçlü kız imajını kim yükledi bana biri anlatabilir mi? Hiç diyeceğiniz, söyleyeceğiniz sözler ağzınıza tıkıldı mı, hiç merak bile edilmedi mi acaba ne diyecekti diye, yanlış anlaşıldığınızı anladığınızda siz çırpınırken bunun hiçbir anlamı olmadığı oldu mu hiç? Sen sus ben anlatıcam ben anlayacağımı anladım diyen birine ne diyebilirsiniz?
Peki siz dilinizden dökülmek için sıktıkça fışkıran ,bastırdıkça azan onca sözü nasıl zaptedersiniz?
Etmelisiniz.. eğer kulaklar sağır gözler körse size.

O zaman anlarsınız belki beni?Belki tek bir kişi..hm?
bazı şarkılar vardır kanatlarında yağmuru taşıyan kelebeği anlatır kırmızı bir çakmak gibi neşeli ölmek olurdu o şarkının adı ardında yalnızca nemli sigaralar bırakmanın acısı keşke ismim iris olsaydı ..keşke ismimin bir anlamı olmasaydı _
herkes çıkarsın kalbini o çirkin mücevher sandığından ve herkes onu birbirine fırlatsın tanrım 

9 Ağustos 2016 Salı

Eski Sevgililer Müzesi..

Ya rabbi!
Bugünün özel bir gün olduğunu daha gün başlamadan gördüğüm kabustan bile anlayabilirmişim aslında.
Yazık ne ben anlayabildim ne de sevgili anlatabildi bugünün neden giderek birbirine benzemekte olan günlerden daha farklı olduğunu.
Neden bu kadar güzeldi sevgili? Sordum söylemedi ama ben anladım;
sevgili bugün en güzel haliyle ölmeyi istedi...
Şimdi kollarımın arasındaki kadın içimi acıtacak kadar güzel.. 
bir kenara fırlatılamayacak kadar masum, insanın kendinden utanmasını sağlayacak kadar kusursuz ve güneşi kıskandıracak kadar aydınlık.
Ne var ki bir cesetten fazlası değil artık..
Kollarımın arasına alıp onu götürmekte olduğum yer onun için bir son durak olacak.
Benim için de bir son durak sayılabilir aslında;sonsuz yolculuğumun sonlu sayıdaki duraklarından muhtemelen sonuncusu.
Hayatımı kendi elimle sona erdirip sonsuza dek onunla kalmayı başarabilir miyim?
Şimdi zaman ne gece ne gündüz...Zaman kavramı dahi çok yabancı sevgilinin son durağı için.
Biz şimdi geçmişte kalan anıları bulmak için geleceğe gidiyoruz eski sevgililer müzesine...

İhtişamlı bir kapıdan geçip o büyük salona vardığımızda...
Ah hala unutmamışım!
Burada kalabilsem Tanrım
Sonsuza dek burada  kalabilsem eski sevgililerin her biriyle bir sonsuzluk boyu mutlu olabilsem 
ne olurdu?
Tek tek bakıyorum her birinin büstüne, aslında her biri bir tanrıçadan daha unutulmaz.
Her birinin putları dikilmiş yerlerine ve tüm güzellikleriyle yeni rakibelerini seyretmekteler.
Buraya her gelişimde yaptığım gibi eski sevgililere vakit ayırmalıyım biraz,
ölüler inanın ki çok kıskançtır.!
Eşinin ardından birkaç ay bile dayanamayan insanlar gerçekten de üzüntüsünden mi ölüyor sanıyorsunuz yoksa?
Hayır eşinin ruhu çağırıyor onu yaşamını kıskanıyor canını çekip alıyor yerinden.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...