Mutlaka okumalısınız diye de not düşmeden etmek istemiyorum:
Eşim yıldızla bir sabah boğazda kahvaltı yapıyoruz. Sırtım boğaza dönük; karşımdaki masada genç aileler birlikte kahvaltı yapmaya hazırlanıyorlar. Gelen ailelerden birinin dört-beş yaşlarında bir oğlu var; konuşmalardan adının Hakan olduğunu öğrendim.
Boğazdan geçen bir gemiyi gören Hakan babasına "Büyük gemi geçiyor," diye bağırdı. O sırada bir arkadaşıyla konuşmaya çalışan baba oğlunun konuşmayı kesmesinden rahatsız bir tavır içerisinde, tamam duydum, dedi ve konuşmaya devam etti.
Çocuk babasının sinirlendiğinin farkına bile varmadı, annesine dönerek, yine aynı heyecanla, büyük gemi geçiyor, dedi.
Annesi de o sırada bir kadın arkadaşlarıyla konuşmaya dalmıştı, ama o gülümsedi, hı hıhı tamam, dedi.
Ne anne ne baba dönüp gemiye bakmadı.
Hakan daha büyük bir heyecanla ve daha yüksek sesle babasına, büyük gemi geçiyor, diye bağırarak onun dikkatini çekmek istedi.
Babası daha sert bir tonda, tamam, duydum, yeter, dedi ve arkadaşıyla konuşmaya devam etti.
Hakan babasının sinirlenmekte olduğunun farkında olmadan annesine döndü ve çırpınır bir tarzda, büyük gemi geçiyor, diye adeta bağırdı. Arkadaşıyla konuşmaya devam eden annesi, dimi dimi, diye yine geçiştirdi.
Hiç kimse o gemiye dönüp bakmadı. Hakan çırpınıyordu.
Son bir gayret yeniden babasına döndü, büyük bir çırpınışla, büyük gemi geçiyor, diye bağırarak babanın dikkatini çekmeye çalıştı.
Babası bu defa, kapa çeneni, yeter be, öff, tamam duyduk, diye açıktan çocuğa bağırdı.
Babasının öfkesinin o zaman farkına varan Hakan birden durdu, donuklaştı, yüzünden müthiş bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı içerisinde olduğu belli oluyordu. Mahzunlaştı ve hüzün dolu gözlerle önüne baktı.
Hakan'ın mahzunlaştığının farkına varan masadaki bir bayan, "Evet, Hakan çok büyük bir gemi geçiyor, değil mi?" dedi. Hakan o kadına donuk gözlerle baktı ve hafif bir sesle, "evet," dedi. Hakan'ın ruhu incinmişti.
Önümde olup biten bu olayı seyrediyordum. En korunması gereken şey olduğu halde Hakan'ın ruhu bilinçsizce incinmişti. Bu baba kötü bir baba değildi; ama oğlunun ruhunu incittiğinin farkında bile değildi. İçimde hüzün vardı.
Seminer verirken, aramızda hukukçu var mı, diye soruyorum. El kaldıran avukat, hakim ya da savcının önüne gidiyorum, Selim Bey adında biri beni öldürmeye kalktı, dava açabilir miyim, diye soruyorum. Tabi açabilirsiniz, diyorlar. Peki, ne gerekli dava açmam için? Delil gerekli, şahit gerekli, diyorlar. Peki, ya delilim ve tanığım yoksa? O zaman, diyorlar, dava tutmaz, düşer.
O an konferanstaki bütün insanlara dönüyorum diyorum ki, yaşamınızın tanığı yoksa psikolojik olarak siz var olamazsınız; bedenen var olursunuz, ama psikolojik olarak var olamazsınız.
İnsanların varoluşunun altı temel boyutu vardır
(1) ait olma, birey olma,(2) umursanma, önemsenme,(3) kabul edilme, yargılanmama,(4)değerli olma, yegane olma,(5) elinden iş gelme, yapacağına güvenilme ve(6) sevgye layık olma.
Şimdi bu boyutlar çerçevesinde olaya bakalım. Hakan onu çok heyecanlandıran bir gemi gördü. Heyecanını paylaşmak istedi. Çünkü sezgisel olarak Hakan biliyordu ki paylaşılmayan şeyin anlamı yoktur ve anlamsız olaylar insana yük olur. O paylaşım sırasında Hakan'ın hayatı anlam kazanacaktı, kendisini ait hissedecekti, önemli biri olacaktı.
Orada heyecanlanmış olmak tuhaflık oldu, salaklık oldu, aklı ermezlik oldu, kendisini değersiz hissetti ve sevilmeye layık görülmedi. Ruhu incindi. Ve bir insanın ruhunun incinmesi çok acı bir şeydir; incinen ruhun tamir edilmesi çok zordur.
Bu tür dört beş olayla, İçimizdeki Çocuk kitabında söylemiş olduğum, utanca boğulmuş iç çocuk oluşmaya başlıyor. Analar, babalar, öğretmenler, diğer büyükler, farkında olmadan içimizdeki çocuğu utanca boğarlar.
Aile en önemli tanıklık ortamıdır. Her çocuk bir tanıklık ortamında yetişir. İçinde büyüdüğü ailenin tanıklığı içerisinde çocuk kimliğini, kişiliğini bulur.
Küçük Hakan'ın önce babasına bakması tesadüf değildir. Daha sonra annesine baktı; besbelli ki babanın tanıklık gücü o an daha önemliydi. İlişki içinde her bir insanın bir tanıklık katsayısı vardır. Bazı insanlar bizim için daha güçlü tanıklardır.
Hakan baba tarafından farkına varılsaydı, eğer baba durup bir otuz saniye, nerede, hani, aaa evet, çok büyük bir gemi geçiyor, gerçekten, arkadaşlar bakın, çok büyük bir gemi geçiyor, teşekkür ederim oğlum, sağ ol, deseydi Hakan başka bir yaşam yolculuğu yapmaya başlayacaktı. Önemli olduğunu hisseden, aklına güvenen, kendine güvenen mutlu bir çocuk olarak yolculuğuna devam edecekti.
Şimdi siz okurlarıma soruyorum:
Tanıklık yaptığınızın farkında mısınız?
Kimlere tanıklık yapıyorsunuz?
Evet, kimler bizim tanığımız, biz kimlerin tanığıyız? Bu hafta yaşamınızı gözleyin; mutlaka bu soruların yanıtlarını bulacaksınız.
Doğan Cüceloğlu (20.02.2011)
Güzel bir paylaşımdı. Teşekkür ederim. Ben ipekböceğini dikkate alıyorum.
YanıtlaSilBen teşekkür ederim,ben de sizi,bilmukabele^^
YanıtlaSilharikaaaa.....paylaşımın için çok teşekkürler:)güzel paylaşımlarda bulunmak ümidiyle:)
YanıtlaSilGüzel bir blog post olmuş, elinize sağlık.
YanıtlaSilDoğan Cüceloğlu'na hep inanmışımdır...Dikkate alıp paylaştığınız için teşekkürler:)
YanıtlaSil