20 Eylül 2014 Cumartesi

Kitaplı mim!

Yazılarını ilgiyle okuduğum sevgili "Doğal ve Keyifli Yaşam" mimlemiş beni.
Gerçekten dolu dolu keyifli bir blogu var ve kuşkusuz en vefalı bloggerlardan, çok teşekkür ederim.
Mim yapmıyorum uzun süredir bu konuda seçiciyim kabak tadı da vermişti bir ara malum.
Ama konu çok güzel. Kitaplar varsa varım ben de. O halde buyrun....

 1- Çok kitaptan oluşan seriler mi ya da tek kitaplar mı?

Aslında seri halinde okuduğum kitaplar da var ama mesela hayranı olduğum  kalemlerin elime geçirdiğim tüm kitaplarını okumak çok daha fazla zevk veriyor açıkçası. Ama siz sormasanız düşünmemiştim hiç bunu:)

2- Sadece kadın yazarları mı yoksa erkek yazarları mı okumak? 
Bu nasıl bir mantık ki? soru haline gelmiş olmasını kınayarak geçiyorum bu soruyu:p

 3- Kitapçıya gidip kitap almak mı, internet üzerinden kitap almak mı? 
Kitapçıdan almak bambaşka koklayarak, dokunarak, bi parça göz atarak ve diğer gözümüze takılan bilmediğimiz kitapları keşfederek.. ama internetten sipariş kolayımıza geliyor, ne alacağımızı kesin biliyorsak direk sipariş ediyoruz yalan yok.

4- Film olan kitapları mı dizi olan kitapları mı? 
Kesinlikle kitaplarımın film olmasına karşıyım! elimde bir güç olsa bunu ciddi ciddi yasaklarım çünkü kitap okumanın bir ruhu var, sizi içine alır ve kahramanların her birini hayal edersiniz. Bazılarının yerine kendinizi bile koyarsınız zaman zaman ve her kitaptan olma dizi veya film hayalkırıklığıdır, eksiktir, kitapta anlatılan ruhtan yoksundur..
Bu ticari kaygıya çanak tutan düzene ve izin verenlere de bayağı saydırasım var -.-

 5- Günde 5 sayfa okumak mı yoksa haftada 5 kitap mı? 
Böyle bişey yok bazı kitap kendini okutur tam anlamı ile ve elinizden bırakamazsınız, Zamanınız da müsaitse. Bazen de sürünür de sürünür ama bitirmeden bırakmamak için çabalarsınız. Diğer istem dışı faktörler de olabilir elbette, bugün 5 sayfa okudum böyle de prensip sahibiyim diyene rastlamadım:)

 6- Profesyonel bir yazar olmak ya da profesyonel bir yorumcu olmak? 
Yazar olmak isterdim. Müthiş bir hayal gücüm ve kalemim olsaydı eğer...
Yorumculara saygı duyduğumu söyleyemeyeceğim. Kişisel neticede. Onca verilen emeği hiç ettiklerini ve okumak isteyenlerin hevesini ve kendi yorum kararını ellerinden alır gibi davrandıklarını düşünüyorum, hoşlanmıyorum.

 7- En sevdiğiniz 20 kitabı tekrar tekrar okumak mı yoksa 
her gün daha önce okumadığınız yeni bir kitabı okumak mı? 
Önceliğim yeni kitaplar okumaktır. Okuduğum bir kitabı tekrar okumak değil ama bazı bölümlerini okuduğum olmuştur zaman zaman..

 8- Kütüphanede çalışmak mı kitap satıcısı olmak mı? 
 Kitap satıcısı olmak tabii ki mümkünse eski ve kocaman bir kitapçıda, ah ah:)

 9- Favori türünüzden kitaplar okumak mı yoksa favori türünüz hariç 
diğer her türden kitaplar okumak mı? 
Herkesin favori türleri vardır kendi zevkine göre.Ama yok böyle bir kriterim, iyi olduğuna inandığım merak ettiğim her türü okuyabilirim.

 10 - Sadece fiziksel kitap kopyalarını okumak mı yoksa sadece e-kitap okumak mı? 
Öncelikle normal kitap okumak tercihim çoğu insan gibi. Ama tabletler sayesinde olmayacak yerlerde bile okumak mümkün artık, açıkçası seviyorum ben .

9 Eylül 2014 Salı

Dikkatli Bak


Birinci fotoğraf; Katolik Kilisesi'ndeki pedofili vakalarını, 
ikinci fotoğraf; Tayland'da, turizmde seks işçisi olarak çalıştırılan çocukları, 
üçüncü fotoğraf; Suriye'deki çocuk savaşçıları, 
dördüncü fotoğraf; organ mafyasının her yıl yüzlercesini katlettiği çocukları, 
beşinci fotoğraf; Amerikan silah yasası nedeniyle silahlanıp, okullarda katliam yapan çocukları ve altıncı fotoğraf; fast food sektörünün, obezitenin pençesine bıraktığı çocukları temsil ediyor.

Çocukların tertemiz dünyalarını kirletmeye devam ediyoruz!!!

12 Temmuz 2014 Cumartesi

Bugün 12 Temmuz :)

Büyüdüm bir yaş daha, yaşlanıyorum yaşamadan belki de, ama her yıl bir öncekinden daha donanımlı, daha tecrübeli, daha güzel olarak (züğürt tesellisi:p) gelecek yıla sakladığım dileklerim yok artık, bir yıl öncekilerin gerçekleşmediğinden, ve ummadığım kadar güzel- bazen de üzücü şeyler yaşadığımdan mütevellit .
Bugün özlediklerim, pişmanlıklarım,iyi kilerim var tek tek beni dürten..
Belki de dileyecek bişeyim kalmayacak kadar mükemmeldir hayatım artık:) 
Bu yıl itibarıyla bıraktım artık umut etmeyi, beklemeyi. Anladım ki beklemeyi bıraktığınızda geliyor güzel şeyler hayatınıza...
Bugünüm güzel, mutluyum ,biraz da efkarlı, akşam bile ne olacak bilmiyorum -yarın koskoca bir sır..
bilinmez bir gün "yaşadım ulan dibine kadar!" diyebilecek miyim? :)
Güzel dileklerde bulunan güzel insanlar, dilerim siz diyebilirsiniz :*

Boş ver be yaşı!
Gönlün ne kadar genç ondan haber ver?
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
Gelene geçene yol verme girsin içeri diye,
Ama gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
Ama aklını kaybedecek kadar bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
Yağ geç, yık geç kimse, kimse inanmazsa inanmasın  sen inan yüreğine.
Hem ona geçmezse kime geçer sözün?
Büyü büyü..
Bak ellerin ayakların kocaman, aklında maşallah yerinde
E ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye?
Akıllı ol, yüreğin gelir peşinden ..boş ver yaşı başı,
Aşk var mı aşk, ondan haber ver?
Takılmışın yüzündeki, gözündeki çizgilere
o çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
Atmak mı istiyorsun kendini dereye soğuk bir kış günü.
Öl gitsin...
Parayı pulu savurup bir balıkçı köyünde balık mı tutmak istediğin,
Savrul gitsin..
Boşver be yaşı başı, kim tutar seni kim,
Kendi yüreğinden başka?
Aklını al da öyle git...
İster bir duvara, ister bir odaya, kıra, bayıra vur da git.
Dert etme ellerini, onlarda gelir seninle birlikte bırakmadıkça birine.
O biride gelir, gerçekten istediğin oysa,
Seveceksen ve öleceksen uğruna...
Yaşa be yaşa da öyle git, gireceksen toprağa.

Yaş 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş,
Sen mi biteceksin?
Çekeceksen bile bayrağı,
Yaşadım ULAN DİBİNE KADAR!! diyemeyecek misin?

Can YÜCEL

16 Haziran 2014 Pazartesi

Bir iç hesaplaşma?


En iyi değilim, en kötü de.
En cömert değilim, en cimri de.
En kibirli değilim, en mütevazı da.
Hiç kimseyi kandırmamış değilim, herkesi aldatmış da.
Kimseyi yarı yolda bırakmamış değilim, herkesi satmış da.
Hep iyiliğimden kaybetmiş değilim, kötülük yapa yapa kazanmış da.
Çok başarılı olduğum günler de oldu, dibe vurduğum da.
Sevgi dolu değilim, nefret dolu da.
Barışçıyım, biraz da savaşçı.
Biraz güçlüyüm, biraz zayıf.
Biraz iyiyim, biraz kötü.
İyi- kötü
İnsanım...

William Shakespeare

! Ipekböcegi~: Baba-sızlar günü..sızlar..

! Ipekböcegi~: Baba-sızlar günü..sızlar..:   Burada babamı anlatmıştım ufacık, onu anlatmaya sayfalar yetmez ki, ona olan özlemimi ve içimi yakan bu kimsesizlik duygusunu da aynı...

31 Mayıs 2014 Cumartesi

..

Bir saate yakın aynı şekilde duruyor ve kendimi, hayatı düşünüyordum. Yoğunlaşma bazı sorularla başlıyordu.

Yaradılışımı, geleceğimi, çevremi, insanların farklılığını, duygularımın çeşitliliğini sorguluyordum. Kendimi dinlemeyi öğrenmekti bu yaptığım.

Çünkü duyulabilecek kadar yüksek bir ses vardı içimde.

Bunu fark edince, dünya üzerindeki bütün insanlar birden yok olsalar dahi yalnız kalmayacağımı anladım.

Çünkü ağzımdan çıkan, başkalarının duyabildiği bir sesin yanında içimde yankılanan ve kimsenin varlığından bile haberdar olamayacağı başka bir ses daha vardı.

Demek ki kendimle diyalog kurabilir, aynı konu hakkında yüksek sesle bir söz söylerken, içimden de bambaşka bir cümle kurabilirdim.

Dünyayla aramdaki köprüyü ve kendime açılan kapıyı böylece keşfettim.
 
— Hakan Günday | Kinyas ve Kayra

22 Nisan 2014 Salı

Ne kozamdan çıkabildim,ne kelebek olup uçabildim...

Ipek ♋

@Ipekbocegii

Ne kozamdan çıkabildim,ne kelebek olup uçabildim..Bir tek günse bile ömrüm,yaşamaya korkmayıp sevgi dolu bir elde ölmek isterdim.. İpek B.
 ipeksi.blogspot.com

 Mart 2010 tarihinde katıldı


Bu benim profilime 2010 yılında yazdığım o an gelen dizeler, kendimi ifade ettiğim kendi kelimelerimdir. Duyurulur.
 Günlerdir Siminya'nın başına gelen olayı izliyorum, alıntı hepimiz kullanıyoruz, varsa kaynağı ile, bazen başkaları bizi anlatan şarkılar, şiirler yazıyorlar elbette biz paylaştıkça daha da değerleniyorlar ama; sizi yokedip atıp altına kendi ismini yazdığı an onu paylaştığınıza lanet edebiliyorsunuz. Allah herkese en azından birkaç satır kendini ifade edebilecek ,üç beş kelime yazacak kadar akıl fikir ve
en azından dürüstlük versin diyorum.
Siminya dan sonra aklıma geldi facebookta bir sayfada alınmış imzalanmıştı şuncacık dizelerim, onu buldum hala düzeltilmemişti altına yazdığım halde, sonra baktım twitter profilinde de kullanan biri var uyardım ve aldığım cvp gayet lakayıt:
Yağmur HNO ‏ @Ipekbocegii vee o soz kac senedir duruyoo bende baska arklarimda bi sende yazmiyo ;)
Yahu  bu ne rahatlık ne saygısızlıktır? bilmiyorsan öğrendin, hoş google a yazsa çıkıyo ismimle,
bi zahmet yani, ya da bilmiyordum arkadaşım de, arkadaşlarıyla götürmüşler bahaneye bak özrü kabahatinden beter,biz uydurduk mu demek istiyo bu şimdi? bizim oldu mu? nedir?
Bi sende yazmıyo ne demektir? o komik selfielere verdiğin enerjiyi bir zahmet birkaç satır yazmaya sarfedin arkadaşım. Sinir oldum😤
Bari google da doğru kaynak çıksın aha buraya yazıyorum benim sözlerim bu benim!! ahah,
Buyur burdan yak:

24 Mart 2014 Pazartesi

Eğer..


Ateşim yükselirse su içir, 
Korkunç rüyalar görürsem 
Sarılabileceğim kadar yer ayır kendine. 
Işığı hep açık tut. 
Üşürsem üstümü ört. 
Hikayeni anlat ben uykuya dalana kadar.
— Umay Umay

12 Mart 2014 Çarşamba

En kalın kabuk bağlamış vicdanları bile kanatıp gittin çocuk..

Bakın "pis rumlar" dediklerinize. Elin gavuru dediğiniz adamlara bakın da müslümanlığınızdan utanın.
 Alexandros Grigoropoulos. Berkin ile aynı yaşta.
Alex Yunanistan'da doğdu.
2008 yılındaki eyleme katıldı. 15 yaşındaydı. Polis vurdu ve öldü.Yazının sonunda biraz daha bilgi mevcut.

Berkin'e neler olduğunu yazmaya gerek bile duymuyorum, hepimiz biliyoruz, nefesimizi tuttuk ,umut ettik, dua ettik,
ama bu sabah yüreğimize oturmuş koca bir taşla uyandık ve böyle bitirdik günü..utanç günü..insanlık ve barış adına bir fidan daha öldü. En çok "su testisi su yolunda kırıldı" ve "evleri Okmeydanı'nda ,Taksim'de en işi vardı" diyenlere ciğeriniz yansın dedim can-ı gönülden, bi çocuk, çocuktan bahsediyosunuz kansızlar!
Alex'inse  öyküsünün sonrası Berkin'le aynı değil...
  • Yunanistan Başbakanı özür diledi.
  • Yunanistan İçişleri Bakanı istifa etti.
  • Atina Valisi gereksiz açıklamada bulunmadı, öldüren polisi adalete teslim etti.
  • Polis kasten adam öldürmekten yargılandı.
  • Avukatları polisi savunmak istemedi.
  • Polis ömür boyu hapse mahkum edildi.


Berkin'e iyi bak Alex...
Biz burada Berkin'in katilini bile bulamadık.






bkz: 7 aralık 2008 yunanistan olayları)
halka dayatılan egemen gücün bir yaptırımıdır. 
genç yaşta polis tarafından 2 el ateş ederek öldürülmesinden  sonra orta okul, lise, üniversite öğrencileri başta olmak üzere atina vatandaşları devlete bağlı hangi kurum varsa duvarlarını sprey ile devlet karşıtı yazılar yazarak yakıp yıkmışlardır. 
ayrıca alexis için yürüyüşe katılan liselilerin dağıttıkları "biz sizin çocuklarınınız" adlı bildiride şöyle sesleniyorlardı anne ve babalara:

“biz sizin çocuklarınızız. daha iyi bir dünya istiyoruz, bize yardım edin. yüzü maskeli terörist değiliz, hem bilinen hem tanınmayanız, sizin çocuklarınızız, bilinen, bilinmeyen. rüyalarımız var, onları öldürmeyin. hatırlayın, siz de bir zamanlar gençtiniz, şimdi para peşinde koşuyorsunuz, sadece vitrini süslemekle meşgulsünüz, şişmanladınız, kelleştiniz, unuttunuz. bizi desteklersiniz zannettik, bize ilgi gösterir, bu kez bir defa olsun bizimle övünürsünüz zannettik, boşunaymış. sahte yaşamlar sürdürüyorsunuz, başınızı eğdiniz, pantolonlarınızı indirdiniz, ölüm gününü bekliyorsunuz, hayal kurmuyor, aşık olmuyor, yaratmıyorsunuz. yaptığınız tek iş almak ve satmak. her yerde madde var, hiçbir yerde aşk yok, hakikat yok. anneler babalar nerede, sanatçılar nerede, neden bizi korumak için çıkmıyorlar dışarı. bizi öldürüyorlar, yardım edin. biz sizin çocuklarınızız” yunanistan’da şiddet eylemleri yapanlar daha çok 14-16 yaş arasındakiler. “peki ne istiyorsunuz?” sorusuna verilen yanıt genellikle, “yaşamı değiştirmek, bizden çalınan yaşamımızın bize iade edilmesi”. “biz sizin çocuklarınızız” diye başlayan bir metin kaleme almışlar. bunu polis kurşunu ile ölen alexis’in cenaze töreninin ertesi günü liseliler yürüyüş sırasında dağıtıyorlarmış. sonra altında bir de not var bu metnin “daha fazla göz yaşartıcı bomba atmayın, biz zaten yeteri kadar ağlıyoruz."


kaynak:uludağ sözlük

11 Mart 2014 Salı

Tanrım, beni yavaşlat!


TANRIM, beni yavaşlat.


Aklımı sakinleştirerek, kalbimi dinlendir.

Zamanın sonsuzluğunu göstererek, bu telaşlı hızımı dengele.

Günün karmaşası içinde, bana, sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükûnetini ver.
Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belliğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol.

Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret. 

Bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kedi okşayabilmek için durmayı, 
güzel bir  kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret.

Her gün bana kaplumbağa ve tavşan masalını hatırlat.
Hatırlat ki, yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı artırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim.

Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması, yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır.

Beni yavaşlat Tanrım ve 
köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlam olarak yükseleyim.

Ve hepsinden önemlisi...

Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret, 
değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için sabır, 
ikisi arasındaki farkı bilmek için akıl 
ve beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak dostlar ver..

1 Mart 2014 Cumartesi

Mutlaka izlemelisiniz, muhteşem!

28 Ocak 2014 Salı

Kör Heves..

Bu muhteşem ikilin bir tek şarkısına kocaman bir blog yazmıştım ben -ama burda değil:D- ve beklenen düet gelmiş, beklediğim şarkı bu değildi ama söz ve müziği Mabel Matiz in yaptığını duyunca bir kere daha hayran oldum.. Sıcak sıcak paylaşmak istedim sözleri içime işleyen bu güzel şarkıyı.. 


Not:Bu arada yayınlamadığım bir mesaj var ,adsız bir yorum daha doğrusu,onunla alakalı "anonim yazmak" konulu blog yazım çok yakında -daha doğrusu bir açıklama bu, ama yazdıklarının içinde çok büyük bir açık ve mantıksızlık var adsız,sana inanmak bir yana daha da emin oldum beni tanıdığına..neyse
.ismini açıklama cesareti olmayanlar için yorumlarımız isimsizlere de açık:)

Bak soğuyor hecemin altındaki bu dil
Ve hiçbir kere çıkılmamış gibi düştü bu yol


Elimde kan, kanımda senden bin zehir
Ne var ne yok yutuldu bu taşlar kefil
Kırıldı cam dağıldık dört bir yana
Kendimi kopardım gördüm
bu aşk değil



Kayboldum kayboldu içimden o sesler
Her şeydi, son buldu kör bir hevesle



-Şimdi o sarı çekmecelerde kahreden dualarım sel
Şarkısı büyür çığ gecelerde, söyledim burda, onu sev-



22 Ocak 2014 Çarşamba

Sekiz Haftada Bir Kadını Kaybetme Sanatı


1. Hafta
-"Bir kadını kendine aşık etmesini biliyorsun… Ancak…" dedin.
Güldüm,
-"Bükme dudaklarını, şımararak!" dedin.
-"İltifat etmiyorum sana aslında." dedin.
-"Aşık etmesini biliyorsun ancak aşık olmasını bilmiyorsun." diye de ekledin.

Köşeleri döndük, sokakları tırmandık, duvarları aştık. 
Kar, fırtına boran arasında, karşılaştık.
2. Hafta
-"Susma sakın".
-“Susma diyorum, dönme bana sırtını”.
dedin.
3. Hafta
Kolumdan tuttun, kendine çektin, yaklaştık.
-"Kaşlarını çatıp bakma uzaklara".
-"Küfret bana, kız bana, dön bana, bak bana"
dedin.
4. Hafta
Kucaklaştık.
-"Susuyorsun, yine başını sallıyorsun."
-"Kollarını bağlıyorsun, kaşlarını çatıyorsun."
dedin.
Bakıştık.
5. Hafta
-"İçine kapanıp, dalma derinlere."
-"Sev beni, sar beni, aşık ol bana."
dedin.
6. Hafta
-"Çekici gelmiyor muyum sana?"
-"Özlemiyor musun beni?"
-"Merak da etmiyorsun?"
-"Kıskanıyor musun? Kıskanıyorsun değil mi, kaçırma gözlerini."
-"Üzülür müsün gitseydim."dedin.
7. Hafta

-"Yoruldum artık."
-"Kahin mi olmalıyım ne düşündüklerini anlamak için?"
-“Çocuklaşmıyorsun artık.”
-“Beni arzulamıyorsun artık. Hissediyorum bunu.”
-“Eski halini öyle özledim ki.”
"Aynalarda, otobüs camlarında bana bakışını yakalamayı özledim."
"Yazdığın yazılarında bana dair şeyler görmeyi özledim."
dedin.
8. Hafta
-“Sence eskisi gibi olur muyuz?”
dedi...
Eskisi gibi olmadık.

16 Ocak 2014 Perşembe

Yüzüm kime dönük olursa olsun , yüreğim hep sana dönük olacak…

Cemal Süreya , her yerde olan ansiklopedik bilgileri kopyalayıp doldurmayı oldum olası sevmemişimdir,
şiir okumayı ve anlamayı keşfettiğim ilk uyanış dönemlerimde, önce uzun şiirler sevdim, kafiyeli şiirler,Ümit Yaşar Oğuzcan şiirleri mesela, içinde kırık bir aşk barındıran, bir hedefi ve hikayesi olan şiirler.Sonra kısa şiirler sevdim, bu kadar az sözcükle nasıl bu kadar büyük duyguları anlatabildiklerine hayran oldum hep..
Özdemir Asaf, Afşar Timuçin, Oruç Aruoba ve diğerlerini tanıdım sonra..
Nazım Hikmet mesela şiirleriyle sevdim, hasret şiirleriyle Piraye'sine yazdığı, ama öyküsünün kalanını duyunca hiç sevmedim onu..hiç. Boş, büyük sözler demek lafta kalabiliyo ihanetle taçlandırılabiliyordu.
Bu yüzden ben en çok Piraye'yi sevdim.. o onurlu, beklemeyi bilen kadını, sadece şunu okumak bile benim için yetti:
Piraye'nin kendisine yazdığı bir mektubu 'mısra ve kafiyeleştirip' şiirleştiren Nazım Hikmet; şu açıklamayı da ekler: "Senin yüreğini çalmışım karıcığım şiirlerini de aşırmağa hakkım var."
 Bu şiirdeki vasiyette de Piraye öldükten sonra yakılıp, külleriyle bir kavanozda, 
Nazım'ın odasındaki ocak üzerinde olmayı istiyor ve ekliyor:
Fedakarlığımı anlıyorsun
Vazgeçtim çiçek olmaktan
Senin yanında kalabilmek için

Ama Piraye'nin bir de şartı var, ölünce Nazım'ın da yanına gelmesini istiyor. 
Nazım'ın vasiyeti olan, Anadolu'da bir köy mezarlığındaki çınar dibinde yatma isteğinin gerçekleşmemesi gibi bu da gerçekleşmemiştir..

Ben bu yazıyı yazmaya başladığımda Cemal Süreya'nın ölüm yıldönümüydü ..

ama yarım kalan pek çok yazım gibi bunu yazana kadar da bugün Nazım Hikmet'in de ölüm yıldönümüymüş..
Alıntıyı yazarken bile gözlerimden akan yaşlar durmadı :(
Aşkı onlar gibi anlatan kalemler yok artık, onlarla sevdik biz şiirleri ama felsefecilerin kuramlarına aykırı hayatlar sürmesi gibi şiirlerine de aykırı yaşayan şairler olmuş belli ki..
Şimdiyse çok daha yalın çok daha basit kelimelerle tanımlanıyor aşk, belki de anlamını yitirdiğindendir..
Hep dendiği gibi, o eski aşklar yok artık..başaramıyoruz..başlıyoruz ama gerisi gelmiyor, bir kitaba başlayıp bitmeden diğerine heveslenen hiçbirinden bişey anlamayan, adapte olamayan şaşkınlar gibiyiz..Bazen aklımıza geliyor, "nerde kalmıştım?" ya da "acaba gerisi nasıldı?" desekte kitap ortadan kaybolmuş oluyor..
Bazılarımız da ördüğü buzdan duvarın ardından bir adım atıp öteye geçmeye o kadar korku duyuyor ki, neleri ittiğini bile bilemiyor..Kim gibi mesela?

Herkesin beklentisi farklı da olsa hayattan aşktan yana,anladım ki  benimki sadece buymuş mesela:
Ama..bu dizeleri ben bu biçimde birleştirmeyi akıl edememişsem, yazsam da kimse görmemişse eğer, anlamamışsa ya da bana söylenmemişse..(söylenip de o söz tututlmamışsa özellikle de)
işte onları farklı kılan, bam telimize dokunduran budur..
Bir erkek bir kadına üsttekini ve bunu söylemeyi akıl edebiliyorsa, onu sevmemek imkansızdır:')

En azından benim için..hah ben o adama ömür boyu çayımı sen demler misin dediğinde hayır diyemem..der miyim yoksa? :)
Herkesin ruh eşini bulmasını dilerim..(imkansızı istemek olsa da)

Umudum benim,Kadınım !
Çayı en güzel sen demlersin...

13 Aralık 2013 Cuma

Beni böyle de sev istiyorum...


.Biraz sessiz yani,fazla sessiz burası

ve sanki fırtına kopacakmış da
öncesi gibi sessiz yani.



Ben değiştim biliyorum
Sanki başka bir adammışım gibi geliyor bana bazen
Ama beni böyle de sev istiyorum
Biraz bencilce biliyorum
ama n'apayım 
Ben hala seni çok seviyorum



Bozulan şeyleri böyle düzeltmek değil de,
Herşeye yeniden başlamak istiyorum
Yine o aynı heyecanı
Ne yapacağını bilmeme telaşını istiyorum



Ben hala senin gözlerine bakarken konuşamıyorum
Bir sürü şey söylemek geliyor içimden
Ondan sonra hepsini birbirine karıştırıyorum
İşte bu yüzden sürekli saçmalıyorum



Sensiz öyle dağıldım ki toparlayamıyorum..
Bu fırtına kopmuş da, alabora olmuş gibiyim



Çok konuştum kusura bakma ben 
Sadece şunu söylemek istiyorum:


Seni almaya geliyorum

Nasıl özlediğimi anlatamam 
Başka türlü...

10 Kasım 2013 Pazar

Büyümedim...henüz..

”Eninde sonunda yalnız, yapayalnız olduğu gerçeğini kabullenemiyor insan. Büyüdükçe kabullenirsin dediler, yolun yarısını geçtim nafile. Sırtımı yasladığım sırtların çekilmesi, elini tuttuğum ellerin kayıp gitmesi, yüreğimin ellerimde kilitli kalması.
Her şeyimle kucaklanmayı beklerken yaşadığım hayalkırıklığı, çocukken yaptığın resmi akşam eve geldiğinde babama göstermek için bekleyip sonra da onun hiç ilgilenmemesi gibi…
Yüzüme atılan gülücüklerin sahteliğinden, seni olduğun gibi sevdiğine inandıklarının bile sırtını dönmesinden yorgunum artık.
Ringde ciğerlerinden kan gelen boksör misali hayat bir yandan, o bir yandan, bu bir yandan… Her insanın bir miladı varsa bu kaçıncı milad.
Bu gece kendi sessizliğimde boğuluyorum.
Bir gömlek, bir ceket çekip gitmek, bilmediğim sokaklarda kaybolmak, belki de kendimden kaçmak, hiç olmak…
Yine bir milad, yeni bir milad.
En zoru bilirsin artık bugün dün, dün bugün gibi olmayacak artık.
İçini yakanlar anlamayacaklar bile ne olduğunu, seni yokederken anlamadıkları gibi.
Bir an ki, her şeyin koptuğu, köprülerin yakıldığı.
Anlaşılmaktan vazgeçtiğin, kendi bedenini bile bırakıp gitmek istediğin… Sabah olmasını istemediğin saatler…
Belki de gerçekten güçlü olacağın an, gerçeği kabul edip, yalnızlığına sarılıp, beklediklerinden vazgeçtiğin an olacak.
Gel gör ki henüz o kadar büyümedim ya da az kaldı.”

4 Kasım 2013 Pazartesi

Kibir...kadını yaralar, erkeği öldürür:)

Birşeyler yaşarsınız.. kimine göre aşk, kimine göre saman alevi.. sizin ne yaşadığınızı yalnız "siz" bilebilirsiniz..,ama onun içte ne yaşadığını gene siz bilemezsiniz.
Her insan bir kapalı kutudur çünkü, pandora gibi içinde taşır kötülüğü de, güzellikleri de..size ne saçacağını bilemezsiniz. Seni kaybetmekten ölesiye korkuyorum derken.
Bir anda tansiyon yükselir, ipe sapa gelmez şeylerle ummadığınız sözler duyarsınız, söylersiniz, birbirini duyamazsınız ve sözlerinizin keskinliğini hesaplamadan savurdukça sonunda bir bıçak tam şahdamarınıza gelir ve sizi ayırır aniden.

Sözde eğlencenin dibine de vursanız yastığınız ıslanacaktır. Hep keşke leriniz olur. 
Keşke dinleseydim, keşke bekleseydim, keşke sakinleşseydik, ikinizin de canı acıyosa ,kırgınsanız ve haksızlığa uğradığınızı düşünüyosanız ayrılık rahatlatmaz sizi ama olan olmuştur. 
Sizi yeniden kıracağından korkuyorsanız asla geri adım atmazsınız, ya da istemiyorsanız, kafanız rahatsa.
Okuduğum bir kitapta "aşk asla iki kişide aynı anda bitmez" yazıyordu...önce sizde bitsin istersiniz ve bunu göstermek için  bişeyler yapmanız gerekiyormuş gibi davranırsınız, dağıtırsınız ya da tam aksi içe dönersiniz kozanıza kabuğunuza herneyse oraya kaçarsınız...
İşte böylece;
Ayrılıktan sonra dönemi başlar, hayat elbette bir gün normale, ondan öncesine dönecektir ama buhar olup uçmaz bir gecede duygular.. ve hep dediğim gibi, işte tam da bu ayrılık sonrası yalnız ayağa kalma dönemi asında sizin gerçeklerle yüzyüze kaldığınız dönemdir..
ya kaybettiğiniz insanın büyüklüğü karşısında acınız dayanılmaz olur,kalbinizde unutulmaz bir anı haline gelir, bir başyapıt olur her gece uyumadan önce bir damla gözyaşıyla beslediğiniz, zor susturursunuz kendinizi belki de bir gün susamazsınız...ya da tam aksi aslında aşkın perdelediği gerçekleri fark eder sizi nasıl yanılttığı, bazı şeylere nasıl sağır ve kör olduğunuzu apaçık gösterir ki en acısı da budur.. ama o zaman başyapıt olabilecek bu okunmuş kitabın aslında hiçbirşey anlatmadığını, bir ilizyondan ötesi olmadığını farkedersiniz... her sayfası aynıdır, her okuyana verecek, gösterecek başka bir sayfası olamadığı için. 
İşte bu yüzden küllerini savurursunuz bir an önce acımasızca, öfkeyle.. onun sıktığı palavralar, büyük sözler gibi...Eski onu tanıdığınız, sevdiğiniz, o sihirli haline dönemezse sizi ona tutkuya bağlayan, hayranlık ve merak uyandıran,ona olan tüm saygınız ve ardı sıra sevginiz yok olur, acınız önceleri katlandıkça katlanır ama pişmanlık yok olur. Onun avına ürkütmeden akıllıca yaklaşan et peşinde bir avcı olduğunu görürsünüz geçte olsa çünkü.. kendinizi minicik hissedersiniz, öyle aptal,öyle korunmasız..sonra yalanlarını fark edersiniz bir bir en basit şeylerde bile. E hani sen...? dersiniz ama ona duyurmadan .Kendinizi susturacak kadar güçlüsünüzdür artık.

Bazen gücünüz tükenir, o boşluğunuzu farkettiği an kapıyı zorlar, açılmayınca çirkinleştikçe çirkinleşir..hep iyi ki dedirtir..yeminlerle gelir, sözlerle döner ve yolda bozar sözlerini daha..
Belki de siz acımasızsınız? aslında o yaralı bir hayvan gibi acısıyla bir çok saçma şey yapıyordur.
Ama bunu gören kişinin ona zerre saygısı sevgisi kalmadığını,pişmanlık ve duyduğu özlemin yerini "iyi ki" lerin aldığını, er ya da geç fark edecektir.. ve en acı ayrılık, birinin içinde tamamen ölmektir..

 ‎” Nefret etmeyin;Nefrettaşınmayacak kadar ağır bir yüktür. ” der Martin Luther King


Dut yapraklarının üstünde dolaşan tombul tırtıllar, vakti geldiğinde, bir dala tutunup bir koza örerek kendilerini bu kozaya hapsederler, sonra o kozanın içinde bütün varlıkları erir ve ancak doğanın bildiği bir sihirle eriyen o varlık yeniden biçimlenir, koza yırtıldığında bir kelebek çıkar içinden...

Erkeğin kibriyle yaralanan kadın da kendini kendi hücresine sakladıktan sonra orada ruhu erir ve o hücreden intikamını almak isteyen soğuk ve öfkeli bir kadının ruhu çıkar.Bir tırtılın bir mucizeyle bir kelebeğe dönüşmesi insana nasıl inanılmaz gelirse seven bir kadının intikam almak isteyen bir kadına dönüşmesi de o kadar inanılmaz gelir.Aynı bedende ortaya çıkan iki kadın birbirinden öylesine farklıdır.
Önce sesi soğur.Erkekle aralarındaki bağı bir daha geriye dönülmez biçimde zedelemeden önce o soğuk sesiyle bir kez daha erkeğe kibrinden vazgeçmesi, onun hayallerine dönmesi için seslenir.

O sıradaki sesi, gerçekten hem ürkütücü hem de çok üzücüdür.Neredeyse metalik vurgularla kurulan cümlelerin altında "yapacağa şeye" engel olması için bir yakarış saklıdır aslında.Çünkü yapmaya hazırlandığı hareketin, bütün hayalleri ebediyen yok edeceğini bilir.Erkek bu sesi duymadığında, kendini ve erkeğini hayat boyu yaralayacak hamleyi yapmak için yola çıkar.Hemen hemen her konuda çok karmaşık duyguları, olayların her türlü ayrıntısını tek tek fark eden büyük bir algılama yeteneği olmasına rağmen kadının intikamı genellikle tek ve basit bir hamledir.
Kalabalıkların önünde yaralanan kadınlar ise intikamlarını kalabalıkların önünde alırlar.

Ondan sonra ağlayan, yakınan, söylenen,Victor Hugo’nun deyimiyle "sevilmediği için bayağılaşan" erkekler görürsünüz.

Böyle bir darbe aldığında ağır biçimde yaralanmayan bir erkek yoktur.Ve, bu darbe bir erkeğin kendi varlığının çevresinde oluşturduğu parlak zırhı parçalar, onun altından onun varlığının özü çıkar.Sanırım bir erkeğin nasıl biri olduğunu en iyi bu zamanlarda anlarsınız.En derininde gizli olan, bir ceset gibi suyun yüzüne vurur.Bayağılığı, çirkinliği, güçsüzlüğü, ucuzluğu ya da tam tersi soyluluğu, gücü, zarafeti böyle zor durumlarda anlaşılır.Erkeklerin aralarındaki farkları onların acıyı taşıma biçimlerinde görürsünüz.Çünkü o pençe ruhlarına yapıştığında hiçbiri kendini saklayamaz.....

Şuradaki yazımdan alıntı.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...