Her insan bir kapalı kutudur çünkü, pandora gibi içinde taşır kötülüğü de, güzellikleri de..size ne saçacağını bilemezsiniz. Seni kaybetmekten ölesiye korkuyorum derken.
Bir anda tansiyon yükselir, ipe sapa gelmez şeylerle ummadığınız sözler duyarsınız, söylersiniz, birbirini duyamazsınız ve sözlerinizin keskinliğini hesaplamadan savurdukça sonunda bir bıçak tam şahdamarınıza gelir ve sizi ayırır aniden.
Sözde eğlencenin dibine de vursanız yastığınız ıslanacaktır. Hep keşke leriniz olur.
Keşke dinleseydim, keşke bekleseydim, keşke sakinleşseydik, ikinizin de canı acıyosa ,kırgınsanız ve haksızlığa uğradığınızı düşünüyosanız ayrılık rahatlatmaz sizi ama olan olmuştur.
Sizi yeniden kıracağından korkuyorsanız asla geri adım atmazsınız, ya da istemiyorsanız, kafanız rahatsa.
Okuduğum bir kitapta "aşk asla iki kişide aynı anda bitmez" yazıyordu...önce sizde bitsin istersiniz ve bunu göstermek için bişeyler yapmanız gerekiyormuş gibi davranırsınız, dağıtırsınız ya da tam aksi içe dönersiniz kozanıza kabuğunuza herneyse oraya kaçarsınız...
İşte böylece;
Ayrılıktan sonra dönemi başlar, hayat elbette bir gün normale, ondan öncesine dönecektir ama buhar olup uçmaz bir gecede duygular.. ve hep dediğim gibi, işte tam da bu ayrılık sonrası yalnız ayağa kalma dönemi asında sizin gerçeklerle yüzyüze kaldığınız dönemdir..
ya kaybettiğiniz insanın büyüklüğü karşısında acınız dayanılmaz olur,kalbinizde unutulmaz bir anı haline gelir, bir başyapıt olur her gece uyumadan önce bir damla gözyaşıyla beslediğiniz, zor susturursunuz kendinizi belki de bir gün susamazsınız...ya da tam aksi aslında aşkın perdelediği gerçekleri fark eder sizi nasıl yanılttığı, bazı şeylere nasıl sağır ve kör olduğunuzu apaçık gösterir ki en acısı da budur.. ama o zaman başyapıt olabilecek bu okunmuş kitabın aslında hiçbirşey anlatmadığını, bir ilizyondan ötesi olmadığını farkedersiniz... her sayfası aynıdır, her okuyana verecek, gösterecek başka bir sayfası olamadığı için.
İşte bu yüzden küllerini savurursunuz bir an önce acımasızca, öfkeyle.. onun sıktığı palavralar, büyük sözler gibi...Eski onu tanıdığınız, sevdiğiniz, o sihirli haline dönemezse sizi ona tutkuya bağlayan, hayranlık ve merak uyandıran,ona olan tüm saygınız ve ardı sıra sevginiz yok olur, acınız önceleri katlandıkça katlanır ama pişmanlık yok olur. Onun avına ürkütmeden akıllıca yaklaşan et peşinde bir avcı olduğunu görürsünüz geçte olsa çünkü.. kendinizi minicik hissedersiniz, öyle aptal,öyle korunmasız..sonra yalanlarını fark edersiniz bir bir en basit şeylerde bile. E hani sen...? dersiniz ama ona duyurmadan .Kendinizi susturacak kadar güçlüsünüzdür artık.
Bazen gücünüz tükenir, o boşluğunuzu farkettiği an kapıyı zorlar, açılmayınca çirkinleştikçe çirkinleşir..hep iyi ki dedirtir..yeminlerle gelir, sözlerle döner ve yolda bozar sözlerini daha..
Belki de siz acımasızsınız? aslında o yaralı bir hayvan gibi acısıyla bir çok saçma şey yapıyordur.
Ama bunu gören kişinin ona zerre saygısı sevgisi kalmadığını,pişmanlık ve duyduğu özlemin yerini "iyi ki" lerin aldığını, er ya da geç fark edecektir.. ve en acı ayrılık, birinin içinde tamamen ölmektir..
” Nefret etmeyin;Nefret, taşınmayacak kadar ağır bir yüktür. ” der Martin Luther King
Dut yapraklarının üstünde dolaşan tombul tırtıllar, vakti geldiğinde, bir dala tutunup bir koza örerek kendilerini bu kozaya hapsederler, sonra o kozanın içinde bütün varlıkları erir ve ancak doğanın bildiği bir sihirle eriyen o varlık yeniden biçimlenir, koza yırtıldığında bir kelebek çıkar içinden...
Erkeğin kibriyle yaralanan kadın da kendini kendi hücresine sakladıktan sonra orada ruhu erir ve o hücreden intikamını almak isteyen soğuk ve öfkeli bir kadının ruhu çıkar.Bir tırtılın bir mucizeyle bir kelebeğe dönüşmesi insana nasıl inanılmaz gelirse seven bir kadının intikam almak isteyen bir kadına dönüşmesi de o kadar inanılmaz gelir.Aynı bedende ortaya çıkan iki kadın birbirinden öylesine farklıdır.
Önce sesi soğur.Erkekle aralarındaki bağı bir daha geriye dönülmez biçimde zedelemeden önce o soğuk sesiyle bir kez daha erkeğe kibrinden vazgeçmesi, onun hayallerine dönmesi için seslenir.
O sıradaki sesi, gerçekten hem ürkütücü hem de çok üzücüdür.Neredeyse metalik vurgularla kurulan cümlelerin altında "yapacağa şeye" engel olması için bir yakarış saklıdır aslında.Çünkü yapmaya hazırlandığı hareketin, bütün hayalleri ebediyen yok edeceğini bilir.Erkek bu sesi duymadığında, kendini ve erkeğini hayat boyu yaralayacak hamleyi yapmak için yola çıkar.Hemen hemen her konuda çok karmaşık duyguları, olayların her türlü ayrıntısını tek tek fark eden büyük bir algılama yeteneği olmasına rağmen kadının intikamı genellikle tek ve basit bir hamledir.
Kalabalıkların önünde yaralanan kadınlar ise intikamlarını kalabalıkların önünde alırlar.
Ondan sonra ağlayan, yakınan, söylenen,Victor Hugo’nun deyimiyle "sevilmediği için bayağılaşan" erkekler görürsünüz.
Böyle bir darbe aldığında ağır biçimde yaralanmayan bir erkek yoktur.Ve, bu darbe bir erkeğin kendi varlığının çevresinde oluşturduğu parlak zırhı parçalar, onun altından onun varlığının özü çıkar.Sanırım bir erkeğin nasıl biri olduğunu en iyi bu zamanlarda anlarsınız.En derininde gizli olan, bir ceset gibi suyun yüzüne vurur.Bayağılığı, çirkinliği, güçsüzlüğü, ucuzluğu ya da tam tersi soyluluğu, gücü, zarafeti böyle zor durumlarda anlaşılır.Erkeklerin aralarındaki farkları onların acıyı taşıma biçimlerinde görürsünüz.Çünkü o pençe ruhlarına yapıştığında hiçbiri kendini saklayamaz.....
Şuradaki yazımdan alıntı.
Şuradaki yazımdan alıntı.
her şeyi hakkını vererek yaşamak lazım.
YanıtlaSileminim şu an her duygunun, her durumun hakkını veriyorsun böcük.
yanındayım..
Ahhh nasıl güzel bi yazı bu böylee.nolur kısa cümlelerin yanında uzun cümlelerini eksik etme:) bayıldım nasıl içime işledi yazı nasıl yaşadıklarımı duyduklarımı gördüklerimi yazmışsın.gerçekten çok beğendim..yaşadıklarını derinden hisseden biri olarak teşekkür ediyorum sana böyle yazıya döktüğün için..çisem..
YanıtlaSilbaşlık şahane ipekböceğim :)
YanıtlaSilayrıcaa o ayrılık sonrası dönem çok flörtlü geçiyor. ah bu ruh halleri beni yoruyor :)
Peki...
YanıtlaSilPeki.... ne?
YanıtlaSil